İncir çekirdeğini doldurmayacak sebeplerden ötürü kaybetmiştik birbirimizi. Bu kaybediş hikayesinden sonra ben bir daha kendime hiç rastlamadım. Her köşe başından Zehra çıkacakmış hissi her geçen gün daha güçlü sarmaladı bedenimi. Şiirlerde hasret oldu çıktı su yüzüne. Şarkı oldu dolandı durdu dilime, söyledim sabahlara kadar. Eve girmek istemiyordu canım. Sokak sokak dolaşıyordum. Deli divane olmuştum. Kontrolü kaybediyordum gün geçtikçe. Zehra ile birlikteyken ona verdiğim içki içmeme sözünü de delmiştim. İyiden iyiye rakı şişesinde balık olmuştum. Sabahlara kadar içiyor, sabahlara kadar kendi kendime Zehra’nın hayalini gözümün önünden silemiyordum. Olmuyordu bir türlü. Öyle bir kuyunun dibindeydim ki, yukarı çıkabilmemin imkanı yoktu. Yok olmuyordu bir türlü.
İçip içip kapısına dayanıyordum. Başlarda öyle çok öfkeli değildim. Sonra sonra ipin ucu iyice kaçtı. Yine böyle içtiğim gecelerden birinde, kalktım gittim kapısına dayandım. Aradım önce “otomatiğe bas kapıdayım” dedim. Açtı kapıyı ki beklemiyordum açmasını. Üçüncü kattaki 10 numaralı dairesinin kapısını da aralık bırakmıştı. İçeriye girdim, “hoş geldin” dedi. “Neyine hoş gelmişim ya” diye çıkıştım. “hoş gelişim mi kalmış benim, şu halime bak. Kaç gündür doğru düzgün uyku uyumuyorum ben, ne haldeyim görmüyor musun?” dedim. Hiçbir şey demiyordu. İyice zıvanadan çıkarıyordu beni bu hiçbir şey demeyişi. “Bi konuşsana be kızım” diye sert bir şekilde çıkıştım. Yok ağzını bıçak açmıyordu. O sonradan pvc ile içeriye alınmış balkona çıktım öfkeyle. Sinir harbi içinde olsam da içeride sigara içirmediğini bildiğim için sigara içmeye çıkmıştım. Yaktım bir sigara, oturdum. Arkamdan geldi. Karşımdaki sandalyeye çöreklendi. Elleri titreyerek bir sigara da O yaktı. “Ne istiyorsun benden?” dedi. Gözlerimden o an ateş çıktığını hissettim. Bir hışımla bakışlarımı yüzünün ortasına diktim. “Ne demek ne istiyorsun benden ya, sen dalga mı geçiyorsun benimle, kızım ben kaç gündür gezdiğim yeri bilmiyorum. Elim ayağıma dolanıyor. Ne yerdeyim ne gökteyim. Saçma sapan hallerdeyim. Doğru düzgün eve gittiğim yok, evi otel gibi kullanmaya başladım resmen. Orada burada sabahlıyorum çoğu zaman. Sokaklarda divaneler gibi dolaşırken güneş üzerime doğuyor benim. Kaldırım taşları yatağım yastığım oldu. Nereye baksam yüzünü görüyorum. Her köşe başından sen çıkacakmışsın gibi hissediyorum. Her geçen arabanın içinde sen varmışsın hissiyatıyla deliye dönüyorum. Her yerde seni arıyorum ben, adın dilimde sabahtan akşama, akşamdan sabaha. İyi değilim, hayatımda ilk defa böyleyim ben, anlıyor musun? Ne mi istiyorum senden, seni istiyorum senden. Tamam kabul bazı haksızlıklar olmuş olabilir. Ama telafisi olmayan hiçbir hata yok şu dünyada be, inan bana… her nasıl ki, yıktıysam, o yıkıntıları toparlayıp yeni bir şeyler inşa etmeyi de başarabilirim, başarabiliriz. Bir şans istiyorum senden yahu” dedim. Ona her zaman şansla ilgili Murat Menteş’in kelamı olan; “şans bir aptalın temel ihtiyacıdır” sözünü yapıştırdı bana hiç ikiletmeden. “Böyle derdin her zaman, ne oldu şimdi” dedi. “Haklısın, şansa inanmıyorum ben” diye devam ettim. Şans değil, bir mucize olsun istiyorum. Evet tam anlamıyla mucizelere sığınıyorum. Yalvarıyorum sana ya, sana yalvardığım kadar şu duvara yalvarsaydım yemin ediyorum dile gelirdi” dedim. Bir sigara yaktım. “Biz bir daha biz olamayız” dedi. Yaktığım sigaradan bir kere daha çekmiştim ki, o şekliyle kül tabağında söndürüp sigara paketini de yere vurup, kalktım oturduğum yerden. Hiçbir şey söylemeden çarptım kapıyı çıktım. Kafamın içinde Ahmet Kaya’nın “Giderim” şarkısı çalıyordu resmen. Böyle şeyler filmlerde olur sanıyordum. Şarkıyı mırıldanmaya başladığımı hissettim, merdivenlerden inerken. Apartmandan çıkarken şarkıyı iyiden iyiye söylemeye başlamıştım;
“Artık sürersin bir sefa
Ne cismim kaldı ne cefa
Şikayet etmem bu defa
Dişimi sıkar giderim.
…
Kaybetsem bile her şeyi
Bu aşkı yırtar giderim
Sinsice olmaz gidişim
Kapıyı çarpar giderim”
…
Sigara paketini yere vurmuştum, orada da kalmıştı, ama her daim ceketimin iç cebinde yedek paketim olurdu. Çıkardım bir dal sigara yaktım. Sigara mı beni içti, ben mi sigarayı içtim, hiç bilemedim. Tariflere sığamıyordum. Ne olacaktı halim bilmiyordum. Olanlar oluyordu ve ben akıntıya kapılmış çerçöp gibi oradan oraya savruluyordum. Bu bir imtihansa şayet, kaybediyordum. Evet…
…
Şarkıya devam ettim;
“Beddua etmem üzülme, kafama sıkar giderim….”
***
Sokaklarda dolanmaya devam ettim. Eve geldiğimde saat sabahın beşiydi. Annem uyumamış, bu saate kadar beni beklemişti. “Neden uyumadın be anne bu saate kadar” dedim. “Evladın olunca anlarsın, nedir oğlum senin bu halin, bir şey de anlatmıyorsun, kahroluyorsun, kahrediyorsun beni böyle” dedi. Cevap veremedim. “Hadi annecim bu saate kadar uykusuz kalmışsın yat dinlen” dedim. Yatağa uzandım. Gözlerimi tavanda bir noktaya kilitledim. Tavanda Zehra’nın yüzü. Duvarlar yıkılıyordu üstüme her nefes alış verişimde. Annemi üzdüğüm için de kahrolmuştum. Gözümden bir damla yaş süzüldü. Allah’ım yardım et, bir çıkış yolu göster bana… www.benosmancoskun.com