Fakat sen zannediyorsun ki, seni görmemezlikten geldi. Hayır, o an belki faturalarını düşünüyordu, nereden biliyorsun? Belki de ödeyemediği bir borcu yüzünden haciz gelmiştir, hapse girecektir, onu düşünüyordur. Bunlar ihtimal dahilindeyken, senin kendini dünyanın merkezine oturtman nasıl bir egonun ürünüdür? Bu sadece sana ait bir davranış değil, hepiniz böylesiniz. Çünkü hepiniz aynı aile yapılarında büyüyorsunuz, analarınız ve babalarınızın farklı olması aile yapılarının aynı olmadığı anlamına gelmiyor. Aile ortamınız çok iyi olsa da, okulda tek tipleştiriyorlar hepinizi. Sen başlarda epey bir diretmiştin bu tek tiplileşmeye. Belki hatırlamıyorsun, ben hatırlıyorum. Sana da hatırlatacağım. Ama şimdi değil, daha sonra. Bunu sana hatırlatacağımı bana hatırlatırsın ilerleyen sayfalarda. Ne kadar güzel değil mi? Elinde tuttuğun kitap seni başka bir hayata çekmeye çalışmıyor, kitap olduğunu itiraf ediyor. Bir insan bir kitabı ne kadar ciddiye alırsa senin de beni o kadar ciddiye almanı istiyorum. Belki inanmıyorsun, ama bu anlatılan gerçek anlamda senin hikayen. Kişi isimleri kullanacağım ilerleyen sayfalarda, hayatından birilerine denk gelebilir, isimler tutmayabilir belki, çok dert değil, mutlaka aynı karakterde ismi başka olan insanlar var senin de çevrende.
İlkokula başladın, okumayı, yazmayı öğrendin. Herkes gibi. Sonra ortaokula başladın. Eğitim sisteminden şikayetçiydin öğrencilik hayatın boyunca. Öğretmenlerini sevmedin. Dersleri sevemedin. Hiçbir şeyden memnun değildin, ama olması gerektiği için, olması gerektiği gibi davranıyordun. Böyle olması gerektiğine ikna etmişlerdi seni bir şekilde. Bu ikna oluşla birlikte, kendinden vermeye başlamıştın, bunu öğrenmenin akabinde, kaybetmeyi de öğrenmeye başlamıştın, fakat o zamanlar haberin yoktu senin bunun doğuracağı sonuçlardan. Sisteme hizmet etmeye başlamıştın. Bu sisteme hizmet ediş, seni kaybetmelere de alıştıracaktı. Birey olmayı bir türlü öğrenemeyecektin. Birey olduğuna inandıracaklardı seni, ama aslında birey olmadığını anlayacaktın.
Sonra liseye başladın. Lisede kitap okumaya merak saldın. Kitap okumaların hızlandıkça sorgulamaların başladı. Her şeyi sorgulamaya ve her şeyle kavga etmeye başladın. Eskiden sadece seni ilgilendiren eğitim sistemini beğenmiyordun, okudukça ufkun genişliyordu ve sistemi komple beğenmemeye başladın. Okudukça mutsuzluğun artıyordu. Bu hep böyledir ama, insanoğlu başaklara benzer, içi boşken başı dik, içleri doldukça başları öne doğru eğilmeye başlar.
Sonraları okumaların ciddileşmeye başladı. 60-80 yılları Türk siyasi yakın tarihini okuyup öğrenmeye başladın. Okudukça öfken artıyordu. Okudukça başını belaya sokacak şeyler öğreniyordun.
Okuduğun bir kitap yüzünden başın ciddi anlamda belaya da girmişti. Solcuydun. Hatta okuduğun okulda tek solcu sendin. Buna mukabil diğerlerinden farklıydın. Oturman farklıydı, yürüyüşün farklıydı, insanlara bakışın farklıydı. Herkesin kavga etmek için can attığı yerde, sen kavga ayırıcı durumdaydın hep.
Lisede ilk platonik aşkını yaşadığında on dört yaşındaydın. On dört yaşın vermiş olduğu ne yapacağım şimdi hissi içini kemiriyordu. O zamanlar sakindin. Şimdiki gibi kazıklar yiyip, sinir hastası durumunda değildin. Sonradan öğrendin kafayı yemeyi. Her gelen bir kazık atıp gidince, insanlara güvenmemen gerektiğini de öğrendin. Böyle hayat geçmez diyorsun şimdi, ama geçiyordu bir şekilde. Hayat bu, geçmek zorundaydı. Onun da görevi buydu. Sen her şeyi fazla abarttığını düşünüyordun, kendi kendine kaldığın zaman. Oysa abartmak, hayatın akışı karşısında bir savunma mekanizmasıydı, ne yapacağını bilmeyenlerin uyguladığı saçma sapan bir yöntemdi. Yahut bu yöntemi sen bulmuştun da kendine ziyadesiyle uygun olduğunu düşünmüştün. Her şey başka bir şeye dönüşüyordu devamlı.
Tam da bu dönemlerde Ömer Hayyam ile tanıştın. Çıldırmanın eşiğinde olduğun bir dönemde yetişmişti Hayyam imdadına. Hayyam’ın peşine takılıp her şeyi sorgulamaya başladın. Çıldırmanın eşiğindeydin dedim ya, o zamanlar bilmiyordun o çıldırma eşiğinin ana yurdun olacağını. Aslında belki de şair olmanın sancılarıydı yaşadıkların. Zira Hayyam’ı tanımanın akabinde şiirle de tanıştın. Hayyam hayatının mihenk taşını oluşturmaya başladı. Her olaya bir rubai ile cevap verecek şekilde rubailerine hakim olmaya başlamıştın. Hayyam’ı ilk tanıman Semerkant isimli kitapla olmuştu. Edebiyat öğretmeninin Hayyam’ı tanımadan o kitabı okuman bir fayda vermez demesi üzerine, tanımak için okuyorum hocam demiştin de, bunun üzerine Edebiyat dersinden alacağın dönem ödevinin konusu da Ömer Hayyam olmuştu.