Her pazartesi okula gidiyordun, baban cebine biraz harçlık koyuyordu. Sen o parayı Perşembe gününe kadar yettiriyordun, ta ki Perşembe akşam üstü okuldan çıkışta bakkaldan aldığın iki şişe köpek öldüren şarabına kadar. İşin gücün Hayyam’ı çözümlemek olmuştu. Şarap içip Hayyam rubailerinin içerisinde dolaşıp duruyordun. Rubailer sen olmuştu, sen rubailerden bir hayat peyda etmiştin kendine. Her şey dört dörtlüktü. Meğer aradığım hayat buymuş demeye başlamıştın. Lakin içtiğin şaraplar karaciğerini fazla zorlamıştı da o yazı hastanede karaciğer tedavisi görerek geçirmiştin, tam 1 ay hastanede yatmıştın. Hastanede yattığın dönemde stajyer bir kıza gönlünü kaptırmıştın. Kızın adı Yurdagül’dü. Dünyalar tatlısı bir kızcağızdı. Sevmiştin sebepsizce bu kızı. Lâkin sonuçlandırma konusunda yine sıkıntıya düşmüştün. Bir nihayete varmamıştı bu sevişin de. Senin zaten öteden gelen ilişkileri taşınması gereken çizgiye taşıyamama hastalığın hep vardı. Öğrenilmiş bir şey değildi bu, belki de genetik bir şeydi, bilmiyordun. Sonraları zaten bu konuyla ilgili olarak psikolojik destek alma noktasına kadar gelecektin, ama sen o zamanlar bunu da bilmiyordun. Yaşayıp gidiyordun. İlk aşkların hep platonik oldu. Söylemekten bile imtina ettin. Böyle böyle kafayı yeme noktasına geldin, şimdi benden hayatının z raporunu dinliyorsun. Her şey aslında 2013 yılının ekim ayında tanıdığın o yeşil gözlü kız yüzünden olmuştu. Ondan öncesinde de tanıdığın ve bu yeşil gözlü kızla aynı soyadını taşıyan ve hayatımın boşa giden iki yılı diye anacağın bir başka kız da olmuştu ki; evlere şenlik bir ilişkiydi o. Annen hiç istememişti o zaman o kızı. Rahmetli her şeyi önceden sezinliyor gibiydi. Hayırlısı böyleymiş demişti bittiğini duyduğunda, ama annenin içinde bildiğin festival mutluluğu vardı. Sen bunları hiç bilmedin, çünkü annen sana gerçek duygularını hiç açmadı, benden dinle şimdi. O yeşil gözlü kıza sonra geleceğiz, ona gelene kadar daha neler var hayatının yaşam sahnesinde. Her şey güzeldi aslında da, bir yerlerde bir sıkıntı hep peyda oluyordu. Falcılara gitmeye bile başlamıştın, kaldı ki hiç inanmazdın başlarda. Sonraları falcılardan çıkmaz oldun. Falcının iki lafıyla Van’a bile gittin. Ona da sonra geleceğiz. Aklını başına toplama zamanı gelmiş olmalı ki, şimdi seninle bunları açık açık konuşuyoruz. Sen de büyük sabırla dinleyeceksin beni. Elin mahkum.
Hayyam’ı tanıdığın yıla tekabül eden şiir yazma hastalığın aynı zamanda Yurdagül isimli kızcağızı kafanda ziyadesiyle büyütmen ve ona anlatamadıklarını kağıt kalem ve zihin üçlüsünün süzgecinden geçirip mısralara dökmek fikri, gayet cazip gelmişti. Sevmiştin kelimelerle dans etmeyi. Kelimelerle oynamak tabirini sevmiyordun. Nedenini bilmiyordun. Genel olarak hiçbir şey bilmiyordun aslında, hep zannediyordun ve zanlarının peşinde koşarak bu günlere kadar geldin. Tükenmek üzeresin aslında, uçurumun kenarındasın. Bir tık ilerisi cehennem. Bu uçurumun kenarlarında dolanmaya devam edersen ya aşağı düşeceksin ya da yurt belleyeceksin orayı da kamp kuracaksın ve bundan sonraki hayatında kimse olmayacak. Öyle bir girizgah içindesin şu anda. Sen, ben, hepimiz. Aslında öyle bir hayat ki bu, hepimiz aslında biriz. Felsefe yapmak adına söylemiyorum bunları. Felsefeye inanmıyorum. Filozoflara saygım var.
Dediğim gibi Yurdagül ile bir ilişki içine giremedin, hep bir utangaçlık vardı sende çünkü, belki de bunun adına özgüven eksikliği diyorsun sen. Tanımlar önemli değil. Tanımlar hep sizi sınırlandırıyor, farkında değilsiniz. Azalıyorsunuz, tanımlara sığındıkça. Tanımlar sizi tek tipleştiriyor. Oysa herkes ayrı bir birey ve herkesi ayrı ayrı ele alıp değerlendirmek lâzım. Şimdi benim sana yaptığım gibi, beni dinlemekle mükellefsin, çünkü ben senin hayatının tek tanığıyım ve bütün tanımların ötesinde sana aslında kim olduğunu göstereceğim. Bu senin hayatın ve genel itibariyle kendini görebilmenin hikayesi. Henüz başlamadık. Başladığımız noktada gözlerinin önünden görüntüler geçmeye başlayacak ve sen buna hayret edeceksin, ama şaşırma. Bu ölmeden ölmenin ön provası ve bilirsin, insanlar ölecekleri zaman hayatları gözlerinin önünden film şeridi gibi geçer.