Gel zaman git zaman. O zamanlar Bursa’da bulunan Mısri Niyazi hazretleri.zamanın Padişahı 2. Ahmed'in daveti üzerine Edirne’ye dervişleriyle beraber gelir. Mısri Niyazi büyük velilerdendir. Edirne’ye gelmiş olduğunu duyanlar ve özellikle de Selimiye’de vaaz edeceğini işitenler Edirne’ye akın etmeye başlar. Çevre ilçelerden, köylerden, kasabalardan duyan koşar. Selimiye Camisi’nin içi dolar, avlusundan sokaklara kadar taşar kalabalık. Osmanlı Devleti’nin durumundan rahatsız olan Mısri çok sert bir vaaz verir. Bu durum bazılarını rahatsız eder ve Padişah’a başka şekilde lanse edilir. Karar kesindir. Mısri derdest edilerek Limni Adasına sürgüne gönderilecektir. Bu sırada yaşı 75’tir Mısri Niyazi’nin. Ayağına bukağılar vurulur. Limni Adasına aşinadır. Daha önce de orada sürgün hayatı yaşamıştır.
Mısri’nin içerisinde bulunduğu aracın peşinden önce kendi dervişleri sonra bütün Edirne halkı koşmaktadır. Bu yanlış karardan vazgeçilmesi gerektiği de diğer taraftan söylenmektedir. O sıralarda Şeyh Ali Gülşenî ve Hasan Gülşenî ile karşılaşırlar. Kalabalıktan ne olup bittiğini öğrenen Ali Gülşenî; “Koş evladım, o mübareğin arabasına yetiş, önüne yatıp durdur ve nazarını celalden, cemale çevir.” der Hasan'a.
Derviş Hasan Gülşenî koşar arabaya yetişir ve arabayı durdurur. Ve Mısri'ye hocasının nasihat ettiği üzere yalvarmaya başlar. Arabanın camından başını uzatan Mısri Niyazi arabadan atlayıp, yerde ayaklarına kapanan Hasan’a der ki; “Evladım, bizim öfkemiz devam etseydi, Edirne’nin altı üstüne gelirdi.” Ve bir mezar taşının baş tarafını tutup hafifçe sallar, o esnada tüm Edirne sallanır. Ve derviş Hasan’a kalk yerden sen yüksek makamlara sezâsın” der. Ondan sonra da Hasan Sezai olarak tanınır olur Edirne’de. Bu büyük mutasavvıf Hasan Sezai’nin kabri de Edirne’de bulunmaktadır.
Mısri Niyazi Limni Adasına götürülmek üzere Gelibolu’ya getirilir ve burada şu sözler ağzından dökülür: “Osmanlı’nın inkirazı (çöküşü) için dördüncü kat semâya bir kazık çaktım. Bu kazığı benden başka kimse çıkaramaz.” Ve bugün Yunanistan sınırları içerisinde kalan Limni Adasında da defnedilir. Ölüm tarihi 17 Mart 1694’tür. Süreç içerisinde neler mi olur?
Yıl döner dolaşır 18 Mart 1915’e gelir. İngiliz Agamemnon zırhlısı Çanakkale boğazına girer. Mısri Niyazi’nin ölüm yıl dönümünden bir gün sonra olmasına dikkatinizi çekmek isterim. Agamemnon zırhlısı Mecidiye tabyasına ölüm kusar; ancak Çanakkale’yi geçemez. İsabet alıp geri çekilirler. Birinci dünya savaşı sonunda ateşkes isteyen Osmanlı Devleti ile İtilaf devletleri arasında 30 Ekim 1918’de Limni Adasında Niyazî-i Mısri’nin gömüldüğü yere bakan Mondros Limanında Agamemnon zırhlısında yapılan antlaşma ile Osmanlı’nın inkirazı (çöküşü) tescil edilir!
Sonra neler mi olur? Kuvâ-yi Milliye diye bir oluşum memleketi kurtarmaya soyunur. Başında da Mustafa Kemal vardır. Yunanlı araştırmacı Christos Retoulas Mustafa Kemal Atatürk’ün “Tasavvuf piri, efendisiydi. Atatürk Melami idi” diye bir şey ortaya atıyor. Olay da burada başka bir boyuta taşınıyor.
Şimdi döndün dolaştın konuyu nasıl buraya getirdin diyeceksiniz, biliyorum. Şöyle izah etmeye çalışayım. Tasavvufta, özellikle Melamilikte belirli makamlar vardır. Fena makamları ve Beka makamları olmak üzere ikiye ayrılır bu makamlar. Çok detaylara girmeyeceğim. Merak edenler araştırıp öğrenebilirler. Araştırmanızı da tavsiye ederim.