Sonsuz bir girdabın orta yerindeyim ne zamandır. Bu girdabın bir adı olsaydı adımla anılırdı sanırım. Ve bu girdabın içinde debelenip durmaktan başka da bir şey yaptığım yok. Uzun zamandır yazı aleminin içerisindeyim. Bu da bir nevi girdap içerisinde debelenmekten farksız değil. Çünkü anlatmak zorunda olduğum şeyler olduğuna inandırdım kendimi öteden beri. Ben bu dünyanın okuyup yazarak değişebileceğine inananlardanım. Romantik bir devrimciyim belki bu anlamda. Devrim demek ne demektir? Bunu tam manasıyla bildiğim söylenebilir mi? Söylenebilir elbet, ama eksik kalır. Çünkü bana göre hayal dünyasında olan her şey gerçek hakikattir ve dile gelmiş yahut kaleme alınmış her şey hep eksik kalmıştır hep de eksik kalacaktır. Hiçbir şeyin tam manasıyla anlatılabileceğine inanmıyorum. Anlatılmak istenen bir şey eğer gerçek manada anlatılabilir olsaydı anlatılamazdı. Ömrüm boyunca hep buna inandım. Bugün okuduğumuz dini metinlerin, felsefi makalelerin ve dahi tarihin bizatihi kendisi yazıldığı şekliyle anlaşılmadığından mütevellit başkaca açıklamalara ihtiyaç duyulmaktadır. Aslında böylesi bir ihtiyaç hasıl olmamıştır da, kendilerine meslek uyduranlarca bu yazılanlar ve anlatılanlar tekrar ve tekrar yazıla gelmiş, anlatıla gelmiştir. Saçma sapan bir zamanın tam olarak ortasındayız. Dünya denilen bu çelişkiler girdabının bir anlamı varsa tam manasıyla anlamsız olduğudur. Bu konuda sabit fikirliyim. 36 senedir bu dünyada nefes alıp veriyorum. Ne anladığımı sorsanız şunu söylerim; burası şayet bir geçiş güzergahıysa, yani asıl olmamız gereken yere gidebilmek için bu duraktan geçmek zorundaysak, buna ciddi manada gerek yokmuş. Yani cehennem adı verilen bir mekan gerçekten varsa, bu dünya niye var? Bu içinde yaşadığımız dünya cehennem denilen yerin ön provası mıdır? Bununla ilgili olarak saatlerce ahkam kesebilirim. Lakin bu beni dinden çıkarabilir. Bazı çevrelerce de iblis olarak adlandırılmama sebep olabilir. O sebepten bu konuyu çok fazla deşmemek taraftarıyım. Ama diğer yandan da içim içimi yiyor kaç zamandır. İçimdeki bu anlatma arzusu dinmediği sürece bu ve buna benzer konularda yazmaya devam edeceğim sanırım. Cennet denilen bir mekan niye var mesela? Bunların hepsi kendi içerisinde çelişkilerden ibaret. Tabii bu benim için böyle. Sizin için bu şekilde olmak zorunda değil. Benimle aynı fikirde olup olmamanız da pek mühim değil. Hatta hiç önemli değil. Ben cennetin ve cehennemin olduğuna inanmayanlardanım. Bana sorarsanız bu dünya da yok aslında. Varmış gibi davranıyoruz. Ve tuhaf olanı da yaşıyormuş gibi kendimizi kandırıyoruz. Yaşamak bu mudur? Bilmiyoruz! İnsan bilmediği şeyin düşmanıdır. En çok da kendimizin düşmanıyız, kendimize verdiğimiz zararı başka kimseye vermiyoruz, yaşam denilen bu telaş teranesinin ortasında. Herkese ve her şeye düşmanız ama, en çok da kendimize düşmanız. İnsan kendi kendisine bunu yapar mı? Bilmiyoruz!
Ben bir sürü bilinmezlik biriktirdim yaşadığımı sandığım bu süre zarfı içerisinde. Kimsenin maskesini tanıyamıyorum. İnsanlar nereye kadar kötü, nerede tam olarak iyi insan oluyorlar? Bilmiyorum! Aslına bakarsanız ben iyi ve kötü insan olduğuna da inanmıyorum. Duruma göre davranıyor insanlar. Biri bana göre çok kötü insanken, bir başkasına göre aynı insan çok iyi bir insan olabiliyor. Bu da görelik kavramının gerçekliğini suratımıza çarpıyor. Bu durum bizi kendimize getirmeye yetiyor mu? Bittabi yetmiyor. Ben bir eksikliği büyütüyorum arkadaşlar. Burada anlatmaya çalıştıklarım da aslında bu eksikliğin vücuda getirilme çabasıdır.
İnsanlar efkarlarından başlarını kaldıramıyor, farkında mısınız? Herkesin bir efkarı var ve bu efkarı insanlar bir şekilde aşmaya da çalışmıyorlar. Çünkü her şey o kadar kötü gidiyor ki, bir şeyler iyi gittiğinde insanlar başına bir şey geleceğinden çekiniyor. O kadar alıştırdılar bizi iyi olanın sonunda kötünün geleceğine. Bu konuyla ilgili de süslü lakırdılar öğrettiler her birimize. Edebiyat mesela bu öğreticiler tarafından kötüydü, yalandı, boşa zaman kaybıydı. Öyle anlattılar hep. Bir zaman ve bir kısmımızı bu sözlere inandırdılar. Oysa bunu söylerken de edebiyatın o büyülü sanatından faydalandıklarının farkında değillerdi kodumun cahil yobazları.
Bakınız, şunu unutmayınız;
Edebiyat, sanat, şiir, felsefe, bilim bu dünyayı yaşanır kılan yegane şeylerdir. Geriye kalan ne varsa, ne anlatılırsa batıldır, yalandır.
Çokça yazınız, çokça okuyunuz.
Öperim gözlerinizden…
www.benosmancoskun.com