Bin bir endişe. Nereye baksam her yerde tek gördüğüm endişe. Herkesin yüzünde sahipsiz bir bilmece. Huzursuzluk, mutsuzluk ve ne kadar kötü hissiyat varsa insanlığı buyruğu altına almış. Her şeyin olması gerektiği gibi olmaması, sahipsizlik, kendini hiçbir yere ait hissedememe ve bütün bunların toplamını yaşam döngüsü olarak düşünmek. Karamsarlık sarmış yurdu dört baştan. Kimsenin kimseye tahammülü yok. Herkes hüznün coğrafyasında yaşadığının farkında. Kan, gözyaşı, irin ve yaralar açılmış yürek denilen tarumar organın orta yerinde. Kimsenin bir çıkış yolu yok, aşkın adı yok. Sevgisizlik almış yürümüş, suç olmuş ilan-ı aşklar. Sarılmalar yasaklanmış, öpüşmeler müebbet hapse çevrilmiş. Yarı açık ceza evine dönmüş memleket, bir diğer deyişle üstü açık tımarhane. Herkes bir diğerine sebepsizce düşman. Nedensiz kavgalar, üstün körü selamlar, bir birini görmezden gelmeler. Adına ne dersek diyelim, sokaksız bir kedi herkes. Çöp bidonları belediye tarafından yer altına alındığı için, aç kalan kediler insanlara saldırmaya başlayacaktır. Her şey de tam olarak burada başlayacaktır. Çöp bidonlarının yerin altına alınacak olmasına çağımızda medeniyet denmektedir. Oysa medeniyet, nezaketle eş değerdir, lakin kimse bir birine nazik değildir. Eskiden üstü açık çöp bidonları varken sokaklarda bütün kediler mutluydu, eş değer olarak insanlar da mutluydu. Sonra sokaklara kapaklı çöp konteynerleri koydular. İnsanlar kendi çıkardıkları çöplerden rahatsız olmaya başlamıştı. Kokuyordu, görüntüsü kötüydü vesaire. Zamanla kediler mutsuzluğa gömüldüler. Sokaktaki kediler hırçınlaştıkça sokaktaki insana da yansıdı bu durum. Eskiden kediler sokakta yaşardı, sonraları insanlar kedileri evlerine almaya başladılar. Huyları suları değişmeye başladı kedilerin, miskinleştiler, psikolojileri bozuldu. Psikoloji bilimine haiz insanlar kedilerle ilgili açıklamalar yapmaya başladılar, insanların sinirini stresini aldıklarına dair. Sinir stres insanlardan kedilere geçmişti. Eve tıkılıp kalan kediler bütün gün uyumaktan başka bir şey yapmaz olmuşlardı. Konfor alanı oluşturmuşlardı kendilerine. Kapıyı, pencereyi açık bıraksanız da evi terk etmez olmuşlardı. Bütün insanlar gibi, insanlar da bulundukları şehirlerden memnun değillerdi, çalıştıkları işten memnun olan bir kişi bile gösteremezdiniz, herkes her şeyden şikayet etmeye başlamıştı, ama kimse bulunduğu yeri değiştirmeye cesaret edemiyordu. Televizyonların izlenme oranları artıkça, mutsuzluk kat sayısı artmaya başladı. Diziler, magazin programları, insanların özel hayatlarının sergilendiği saçma sapan trajikomik yayınlar insanları kuyunun dibine atmaktan başka bir işe yaramıyordu ya da herkes televizyonda gördüğü uç yaşamlara karşın kendi hayatına şükreder duruma getirilmişti. Çünkü bir yanda magazin programları zengin ünlülerin hayatlarını anlatıyordu. Bir hafta bir ünlü erkek bir ünlü kadınla beraberken, bir sonraki hafta aynı ünlü erkek başka bir ünlü kadınla beraber olduğu anlatılıyordu. İnsanlar bunları izliyordu maalesef. Her hafta yeni bir aşk haberiyle magazin programlarında boy gösteren ünlüler hallerinden memnundular. Sonra bu durum süreç içerisinde normal kabul edilmeye başlandı ve insanlar bir birlerine aşk adı altında yalanlar söylemeye bir birlerini aldatmaya başladılar. Hepsi planlı programlı oldu. Yozlaştırıldı toplum. Kim kime dumduma, kör ebe oyunundaki ebe gibi gözleri bağlandı herkesin. Ahlaksızlık aldı yürüdü.
Aşkın adı vardı da kendisi yoktu ve insanlığı büyük bir endişe kaplamıştı. Yağmur adı altında endişe yağıyordu artık. Mevsim normalleri normal karşılanmıyor. Zaten hiçbir normal artık normal kabul edilmiyordu. Aldatan el üstünde tutuluyordu mesela, sadık aşıklar salak yaftasıyla yaftalanıyordu. Sosyal medya hesapları girince hayatlara, ahlak kapı dışı edilmişti bir nevi. Hesaplar başka türlü görülmeye başlanmıştı artık. Herkes herkese çok kolay ulaşabiliyordu. Özelden yürümek moda olmuştu. Herkes, herkesi herkesle görebilirdi ki görebiliyordunuz. Uykular huzursuzlaşmış, uyanmalar yorgunlaşmış, gözler körleşmiş ve kulaklar sağırdı artık. Psikolojiler bozuktu. Son yıllarda kullanılan antidepresan oranı yüzde seksen artmıştı. Ülkede sağ duyu, duyarsızlaştırılmıştı. Kadın cinayetleri almış başını gitmiş, çocuk yaşta evlenmeler normalleşmiş, çocuk tacizleri hatsafhaya ulaşmıştı hatta devlet kurumları tarafından bu konuyla ilgili fetvalar verilir olmuştu. Topyekun kafayı yemişti herkes. Kırk yerinden yara almıştı insanlık. Savaşlar oluyordu, insanlarla beraber insanlık da ölüyordu ve her yerden intikam intikam intikam nidaları yükselirken, savaşa hayır demek suç sayılıyordu. Kan döküldükçe, kendisinden olmayan birileri öldükçe birileri rahatlıyordu. Millet vampirleşmişti, akbabalaşmıştı adeta, kan görmeyince, ölü görmeyince huzursuzluk iki katına çıkıyordu. Kin ve nefret yurdu dört baştan bürümüştü. Tüm bunların tersine dönmesi için bir şey yapmalıydı ama o yapılacak olan şeyin ne olduğuna dair en ufak bir fikrim yoktu.