düğünlerinizde mutlu olmuyorum aksine düğünlerinizi sevmiyorum. Çocuğunuz olduğunda ben mutlu olmuyorum. Herhangi bir hissiyat barındırmıyorum bu konuyla ilgili olarak. Bu dünyaya bir çocuk geldiğinde benim içimde bir yerlerde bir yıldız kayıyor, üzülüyorum. Çünkü bu dünyaya istemeden bir can daha gelmiş oluyor ve neyle karşılaşacağını bilmeden nefes almaya başlıyor. Kendileri bu dünyaya hiçbir şey verememiş insanların çoğalmasına bir anlam veremiyorum. Yokluklarına yokluk katarak dünyaya getirdikleri o çocuğun da birilerine kul ve köle olması için dişlerinden tırnaklarından artırdıkları gelecekleriyle dünyaya getirdikleri o çocuğa bir gelecek tasarlamaya çalışıyorlar! Niye? Hiçbir mantıklı gerekçesi yok! Canları öyle istediği için olabilir! Ya da toplum normları. Çünkü herkes çoğalıyor. Ortalık gerizekalıdan geçilmiyor. Milyonda bir, bir tanesi çıkıyor bilim adına, sanat adına, gelecek adına bir tohum ekiyorsa ne ala. Yoksa geri kalan çöp. Zaten mevcut dünya düzeni de bunu istiyor. Ucuz iş gücü olarak bakıyorlar sizin çocuklarınıza. Fabrikada çalışması için bir çocuk dünyaya getireceksiniz getirmeyin. Hiç çalışmadan yüz sene rahatlıkla yaşayabileceği bir para bırakmayacaksanız çocuğunuza, çoğalmayın. Salak olmayın diyeceğim ama salaksınız, çünkü çoğalıyorsunuz. Kendinizin bir dikili ağacı yok, bir dikili ağacım olsun soyum yürüsün hadi bakalım paşam diyerek çocuk sahibi olunmaz. Benim bu anlattıklarımdan dolayı bu değişmeyecek elbet bunu biliyorum. İçimde kalmaması için yazıyorum. Burası benim için bir nevi terapi merkezi. Sizin ne düşündüğünüz benim zerre umurumda değil. Benim ne düşündüğüm de sizin umurunuzda olmasın, zaten değil biliyorum. Sizin saçma sapan inançlarınızla, sizin saçma sapan bir birinize benzeyen hayat görüşlerinize karnım tok. Sizin inandığınız o ne ise ona inanmak zorunda değilim. İnanmadığım için de kötü olacaksam o sizin hüsnü kuruntunuz. Sizin inandığınız sütten çıkma ak kaşık hep, bizimkisi tu kaka, siz en doğrusunu bilirsiniz, biz ne bildiğimizi bile bilmeyiz çoğu zaman. Aslında dönüp kendinize baksanız, yani bize tuttuğunuz o aynayı kendinize tutsanız ne bok olduğunuzu göreceksiniz, ama siz bize tümsek aynayla bakıyorsunuz, onun için de bizi eğri büğrü görüyorsunuz. Kendinizeyse dev aynasından bakıyorsunuz. Küçük dağları siz yarattınız, evet! Rahman ve Rahim olan sizsiniz! (Haşa) Aferin size. Geri kalan insanları da cehennem için yarattınız değil mi? Harikasınız gerçekten. Ben bütün tabularınızdan ve putlarınızdan beriyim. Ben buradayım ve belliyim. Sizin ne olduğunuz da belli değil. Söyledikleriniz kendi cümleleriniz değil. Ezberletilmiş çaresizlikler barındırıyorsunuz her biriniz. Açın gözünüzü bir bakın etrafınızda. Günlerinizi 40 kelimeyle geçirmeye alışmışsınız. 41. Kelimeyi söylediğinizde kendinize maşallah diyorsunuz. Oysa işte hepitopu o kadarsınız. Ve evet bütün bunları aynı zamanda ben kendime söylüyorum aslında. Çünkü kişi kendinden bilir işi. Ben size kötü bir kelam etmişsem aslında o kelamı kendime etmişimdir. Çünkü insan kendisinde olmayan hiçbir şeyi karşısındaki insanda göremez. Bu gerçeği anladığınızda anlaşacağız sizinle. Ben size cahilsiniz dediğimde aslında cahil olanın kendim olduğunun bilincindeyim. Ama siz cahilliğinizi bilmiyorsunuz. Bilmediğinizi de bilmiyorsunuz. Bundan milyon sene önce anlatılan hikayelere mistik havalar katarak anlatmalarınızdan etkilenmiyorum. Zerre umurumda değil. Bana benden haber getirdiniz mi? Bana benden haber verin. Bana beni anlatacak bir ayna arıyorum ben. Belki yeni bir felsefe belki yeni bir din belki de yeni bir bendir beklediğim, yani bulmayı ümit ettiğim budur! Ne aradığını bilmeyene hiçbir pusula yardım etmez diyerek, kılavuzu karga olanın da belediyede kanalizasyon işleri müdürlüğüne işi düşer, çünkü bu öyledir. Belediyede tanıdığı yoksa işi de olmaz. Benim tanıdığım olmasına rağmen altı ayda evin önündeki patlağı yaptıramadım. Demek ki bilinen hiçbir şey aslında bilindiği gibi değilmiş, değildir. Sizin bildiğiniz gibi de değil. Milyon yıllardır kandırıyorlar sizi. Uyanın ey! İçten içe gülüyorum şu yazdıklarıma. Ama öyle kahkahalarla değil, bıyık altından gülüyorum. Çünkü bir yandan da kafamın içinde bir acaba kocaman bir yanardağ gibi sallanıp duruyor. Yani bir yanardağı ipin ucuna bağlamışlar da böyle başımın üstüne asmışlar gibi bir hissiyat içerisindeyim. Yanardağ patlarsa ben ölürüm bu hakikattir, patlamazsa da ölürüm, bu da endişedir. İnsanı asıl öldüren endişedir. Sadî-i Şirazî’nin dediği gibi; "Yek katre-i hûnest, sâd herâzân endişe" (İnsan:"bir damla kan, binbir endişe")