Aslında derdimin ne olduğunun da farkında değilim ben. Bir derdim var mı onu da tam olarak bilmiyorum. Bir şeyler var, boğazımda düğümlenip kalan bir şeyler var. Boğazımda düğünlenip mi demeliyim acaba? Çünkü düğüm gibi değil de düğün gibi yaşıyorum hayatı. Kimseye bir şey belli etmemeye çalışarak geçiyor günlerim. Her bir şeyin bir birine karıştığı zamanlardan geçiyoruz. Hiçbir şeyin bir mana ihtiva etmediği zamanlar bunlar. At izinin it izine karıştığı zamanlar. Müslüman görünümlü dinsizler, milliyetçi görünümlü vatan hainleri sarmış etrafımızı dört bir yandan. Ve o kadar başarılılar ki bu rollerini oynarlarken insan ister istemez kendisinden şüphe ediyor. Yaralarımız kanıyor içimize içimize, her geçen gün kangren oluyoruz. Kangren beklentiler büyütüyoruz sol yanımızda. İliklerimizde kan değil, nefret ve öfke dolaşıyor. Herkes bir birine düşman. Kimsenin kimseyi dinlediği yok. Elimizde olan elimizde hiçbir şey olmadığı, elimizden bir şey gelmiyor en nihayetinde. Kendimizi hiçbir yere ait hissetmiyoruz. Yani en azından ben kendi adıma konuşayım kendimi hiçbir yere ait hissetmiyorum. Yaptığım ve yapmaya çalıştığım kendime ait ama bakın sadece bana haiz olan bir komün yaşam kurmak isteği barındırıyorum. Bunun haricinde en ufak bir beklentim yok bu hayat sahnesinden. Kendime biçtiğim rol figüranlıktan ibaret sanırım. Yani kendi hayatımdan, yani kendimin yanından gelip geçen bir yabancı gibi geçip gitmek istiyorum. Bunun ne demek olduğunu, aslında ne anlatmak istediğimi nasıl kelama dökebilirim, bilmiyorum. Olan şu bakın; her birimiz, bütün insanlar öncelikli olarak ve mutlak surette önce kendisini tanımıyor. Gördüğüm ve anladığım budur! Çoğu konuda kendimle çelişirim belki ama, bu konu kendimle hemfikir olduğum konulardan bir tanesidir. Ve belki de yek tanesidir. İnsanlar kendilerini tanımadıklarından mütevellit, kendilerini de sevmiyorlar. Herkesler öğrenilmiş çaresizliklerinin içerisinde debelenip duruyorlar. Kendilerine biçilen roller üzerlerine olmuş olmamış mı diye bakmadan günlerini geçirmeye çalışıyorlar hatta çalışmak da denmez buna çabalıyorlar. Bu kadar basit bir şekilde bunu dile getirebilmemin sebebi, bizatihi kendimin böyle olmasındandır. Ben böyleysem herkes böyledir. Bakın insanlar vicdanlarının yerine maddiyatı koyduklarından beri, yani dünya düzeni kapitalizmi benimseyip tüm dünyaya hükmetmeye başladığından itibaren bu böyle oldu maalesef. Belki biraz tarihsel olacak, konuya hakimiyetim konusunda tartışabiliriz ama benim gördüğüm ve benim içerisinde bulunduğum ruh halini de göz önünde bulundurduğum zaman şunu görüyorum; Sovyet Rusya’nın yıkılmasından sonra dünyanın ABD hegemonyası altına girmesi dünyayı yaşanmaz bir yer haline getirdi. Bakın Sovyetlerin yıkılışından sonra yaşananlara ne demek istediğimi biraz olsun anlarsınız sanırım. Yanlış anlaşılmak da istemiyorum, burada Sovyet seviciliği yapmıyorum. Evet sosyalist dünya görüşüne sahibim. Evet ama ben bu sosyalizmi dünya düzenini değiştirmek anlamında söylemiyorum. Yani burada evimin bir köşesinde çalışma masamda oturmuş, yazı makinemin başında kimin okuyup okumayacağını bilmediğim bir şeyler karalıyorum ve bunu bir komünist manifestoya çevireceğim gibi bir iddia ile kaleme almıyorum bunları. Benim sosyalistliğim kendime, ben kendi hayatımda sosyalist bir devrim yapmanın peşindeyim. Ve bence herkes de öyle yapmalı. Yani adına sosyalizm demeyin de ne derseniz deyin. Durum bundan ibaret. Demek istediğim şu, tabularınızı ve putlarınızı yıkın, korkularınızdan arının, sizi masallarla uyutmalarına müsaade etmeyin. Çok çalışın, yaptığınız işi kastetmiyorum. Kendinizi değiştirmek ve geliştirmek adına çok çalışın. Yaptığınız işin bir önemi yok nazarımda. Zira bizim ülkemizdeki eğitim sisteminden mütevellit olmuş olduğunuz meslekler zerre umurumda değil. Atomu parçalayıp elime vermeyen hiçbir fizikçi nazarımda bilim adamı değildir. Bu böyledir. Şimdiye kadar söylenenleri papağan gibi dile getirip tekrar etmek de bilimsellik değildir. Aynı şekilde öğretmenler için de geçerlidir bu durum, önünüzdeki müfredatın haricinde çocuklara ne veriyorsunuz? Hayal dünyalarını baltalamak adına kurulmuş bir sisteme nefer mi yetiştiriyorsunuz? Yoksa hayal dünyalarını geliştirmeleri için en ufak bir çabanız var mı? Patronlara işçi yetiştiren eğitim sistemini reddeden öğretmenler müstesna. Bırakın çocuklar isyankar olsun. Tamah etmesin, hakkını arasın. Söksün alsın. Böyle çocuklar, böyle gençler yetiştirin. Ama önce kendinizi değiştirin. Kafalarınızın içindeki dogmalardan kurtulun. Yıkın atın duvarlarınızı ya da siz bilirsiniz! Nasıl yapmak istiyorsanız öyle yapın. Dedim ya; benim derdim kendimle. Benim tek derdim kendime komün bir yaşam kurmak ve sadece okuyup yazacağım önümden çayımın, kahvemin, sigaramın eksik olmayacağı bir konfor alanı yaratmak, tek gayem bu! Başkaca bir beklentim yok. Oturayım yazayım, oturayım okuyayım. Okunup okunmamak önemli değil. Benim derdim sadece bir durak olan bu dünya sahnesine hoş bir seda bırakmak. Benden sonra gelenler böyle de bir adam yaşamış bak böyle şeyler söylemiş desinler kâfi. Başka bir şey istemiyorum gerçekten. Çünkü ben bu hayata ve insanlara olan inancımı kaybettim. Sizin inandığınız hiçbir şeye inanmıyorum. Ölümlere üzülmüyorum,