Sosyal medyanın hayatımızın bir parçası değil de hayatımızın ta kendisi olmasıyla birlikte, günlük yaşamımızda var olan rutinimiz, alışkanlıklarımız da doğal olarak sosyal medyaya taşınıyor.
Sabah kalkar kalkmaz ilk işimiz telefonu elimize alıp insanların ne yaptığına bakmak ve kendi rutinimizi sosyal medyaya yansıtmak oluyor. Bazen bir kahve, bazen günlük hayatımızda edindiğimiz alışkanlıkları paylaşıyoruz sanal arkadaşlarımızla. Bu alışkanlıklar arasında spor yapmak ya da yardımlaşmak gibi faydalı faaliyetlerin yanında elbette bazı kötü alışkanlıklar da geliyor.
Sosyal medya linçi, taciz, aşağılama gibi birçok kötü alışkanlık; aslında bireylerin günlük hayatındaki kimliklerinin sosyal medyaya yansımış hali oluyor. Örneğin sizi sosyal medyada linç eden ve her fırsatta yaptığınız işleri eleştiren insanlar, günlük hayatlarında da çevresindeki hatta sokağındaki insanlara aynı yaklaşımda bulunuyor. Ya da sosyal medya üzerinden tacizde bulunan biri, günlük hayatında da aynı tavrı bir başkasına uyguluyor. O yüzden göz ardı edilmemesi gerekiyor bu suçların.
Sosyal medya deyip geçmemek gerekiyor. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sosyal medya suçları üzerine yürürlüğü giren yasaları ve bu yasalar üzerindeki haklarımızı öğrenmeliyiz. Çünkü hayatın sosyal medyadan ibaret olmadığını, gerçek hayatta yapılan her suçun bir bedeli olduğunun bilinmesi gerek. Nasıl ki tüm kötü alışkanlıklar sosyal medyaya taşınıyorsa, ağır ceza sisteminin de aynı şekilde sosyal medyada yeri bulunuyor.