Markette, sokakta, okulda, iş yerinde artık herkesin konuştuğu tek şey hayat pahalılığı. Üstelik üzerine konuşulan konular hayat kalitemizi arttıracak şeyler değil sadece yaşamaya devam etmemiz için ihtiyaç duyduğumuz temel gıdalar ve temel harcamalar.
Sizin çevrenizde de böyle mi bilemiyorum fakat benim son zamanlarda en dikkatimi çeken şey çevremdeki insanların hayallerinden vazgeçiyor olması. Artık kimse bir araba, bir ev, dünya turu ya da yeni bir çanta almak için heveslenmiyor, heveslenemiyor. Herkesin tek derdi ay sonunda gelecek olan faturaları ödeyebilmek ve yaşamaya devam etmek için yağ, yumurta, et, sebze gibi temel gıdaları alabilmek. Kirada oturan, bebeği olan ve okutması gereken çocukları olan ailelerin dertlerinden ve hayallerinden bahsetmiyorum bile.
Gününün en az 8 saatini, haftasının en az 5 gününü para kazanmak için çalışarak geçiren bir bireyin ay sonunda elde ettiği maaş, ne yazık ki onun ve ailesinin yalnızca temel ihtiyaçlarını karşılayıp kıt kanaat geçinmesine yetiyor.
Olaya daha geniş bir çerçeveden bakacak olursak; 80 yıllık ömrümüzde 20 yaşında iş hayatına atıldığımızı ve 60 yaşımıza kadar çalıştığımızı düşünelim. Ömrümüzün en az yarısı kadar çalışmış ve hayatımızı tüketmiş olacağız. Peki elimize bu hesaplamaya göre ne geçecek?
Sadece karın tokluğu ve başkalarını zengin etmek için çektiğimiz stresin bedenimizde bıraktığı derin ağrılar. Psikolojik çöküntü de cabası.
Hayallerimize yeniden kavuşmanın, sadece kendimiz için değil bir başkasının geçim derdi için de üzülmemenin hayalindeyim. Dilerim gerçek olur.