Yoksulluk tüm teknolojik gelişmelere, tüm ilerlemelere rağmen dünya üzerinde karşımıza çıkan en büyük sorunlar arasında yer alıyor. Bu durum, araştırma yapıp okuyan, gözlem yapan her birey gibi haliyle benim de oldukça canımı sıkıyor.Ben de “belki bir çözümü vardır” düşüncesiyle yoksulluğun asıl sebebini, insanların bencilliğini anlamak ve çözüm bulmak adına denk geldiğim her araştırmayı incelemeye çalışıyorum.
Geçtiğimiz hafta yukarıda bahsettiğim konu üzerine “Türkiye’de ve Dünya’da Yoksulluk” adında uzunca bir araştırma okudum. Sizlere de bu hafta kalemimden geldiğince ve okuduğum araştırmadan faydalanarak herkesin bildiği fakat görmek istemediği “yoksulluk” sorunu ile ilgili birkaç şeyden bahsetmek istiyorum.
Bahsedeceğim şeyler kelime kökeni ya da bu kavramın ilk olarak nerede ne zaman çıktığı gibi bizi çözüme götürmeyecek bilgiler değil. Aksine kısa, öz ve çarpıcı olması için çabalayacağım.
Öncelikle açlık kaynaklı ölümlerin; neredeyse 3 yıldır her gün gündemde olan koronavirüs ölümlerinden kat kat fazla olduğu belirtmek isterim. Ne yazık ki toplam insan ölümlerinin 3’te 1’i yoksulluktan dolayı gerçekleşiyor. Her gün 34.000’i beş yaşın altında çocuklar olmak üzere toplam 50.000 insan yoksulluğa bağlı sebeplerden dolayı ölüyor.
Yoksulluk sorununu ortadan kaldırarak daha mutlu ve refah bir yaşam gerçekleştirebilmek ise her dönemde devlet politikalarının önemli amaçlarından biri fakat veriler, yapılanların yeteri kadar işe yaramadığını gösteriyor. Ayrıca bu ideolojiye ters düşen küresel kaynakların dağılımı eşit olmaktan oldukça uzak gözüküyor. En zengin 20 ülkenin ortalama geliri, en fakir 20 ülkenin gelirinin 37 katı ve bu fark son kırk yılda ikiye katlanıyor.
Dünyada toplam gelire ve yapılan üretime bakıldığında aslında kaynakların mevcut dünya nüfusuna yetecek düzeyde olduğu gözüküyor. Bu nedenle, yoksullukla ilgili temel sorunun gelir yetersizliği değil, gelirin yeterli fakat dağıtımının adaletsiz olduğunu bizlere gösteriyor.
Gelir dağılımı açısından bakıldığında her ülkede üretilen gıda ve gelirin tahmin edeceğiniz üzere kendi vatandaşların temel ihtiyaçlarını sağlamaya yetecek düzeyde olmuyor. Bu nedenle uluslararası destek son derece önemli. Ancak bu destek, yüksek faizli borçlar yoluyla değil, karşılıksız yardımlar yoluyla sağlanmalı. Bu elbette kolay bir iş değil. Gelişmiş ülke vatandaşları, verdikleri vergilerin “başka ülkenin yoksulları” na aktarılmasını istemeyebilir. Böyle bir durumda, “insan hakları eğitimi” son derece önemlidir. Yaygın şekilde verilecek “insan hakları eğitimi” sayesinde, kişilerin bilinçlenmeleri, insanın değerinin bilincine ulaşmaları sağlanabilir. İnsanın değerinin (maddi ve manevi) bilincine ulaşmış bir kişinin, yoksullara “benim ülkemin yoksulları” veya “başka ülkenin yoksulları” gözüyle bakması düşünülemez. İnsana, sadece insan olduğu için değer verir ve o değeri korumak için yapılması gerekenleri yapar.
Bu da çocukların açlıktan ölmesine, insanların tüm hayatlarını yoksulluk içinde geçirmelerine engel olur.