Tatilin bitmesiyle yeniden yoğun iş temposunun içinde bulduk kendimizi. Erkenden kalk, hazırlan, evden çık, araban varsa arabanla yoksa toplu taşımayla işe git, son olarak masana otur. Ve bunu şanslıysan haftanın 5 günü, değilsen 6 günü tekrarla.
Bir ömür boyu… Çoğu zaman bu yoğunluğun içinde geçen zamanın farkına varamıyoruz. Ancak oturup düşününce ya da kafamıza balyoz gibi inecek bir iki satır yazıya denk gelince aslında yaşamadığımızı, ömrümüzü bir masa başında tükettiğimizi anlıyoruz.
İşini severek yapan, her sabah keyifle uyanıp büyük bir zevkle işe gidenler bu durumun dışında tabi. Ama araştırmalara göre ne yazık ki Türkiye’de her 100 kişiden 93’ü işini severek yapmıyor. Yani sabah saatlerinde işe giderken gördüğünüz insanların büyük bir kısmı mutsuz ve deyim yerindeyse yaşamıyor.
Serdar Kuzuloğlu bir yazısında “Hayata feda edilen hayatlar” diyordu. Tam da böyle bir şey işte. Yaşamayı öğrenemeden, kafasını kaldırıp bir kez bile gökyüzüne bakamadan yitip giden hayatlarla dolu çevremiz. Dilerim ki biz onlar gibi olmayız.