30 Ekim Cuma günü Ege Denizi açıklarında meydana gelen ve Kandilli Rasathanesi’nin verilerine göre 6.9 büyüklüğündeki deprem en fazla İzmir’de hissedilmesine rağmen tüm Türkiye’yi derinden sarstı. Yıkımların ve maalesef can kayıplarının yaşandığı depremde, Türk vatandaşlarının içindeki deprem korkusu yeniden ortaya çıktı ve akıllara “Türkiye depreme ne kadar hazır?” sorusunu getirdi.
Araştırmalara göre Türkiye, deprem sıralamasında dünyada 6. sırada, depremlerde yaşanan can kayıplarında ise 3. sırada yer alıyor. Türkiye’de ise toplam 9 adet fay hattı bulunuyor. Bunlardan biri Tekirdağ’ın altından geçerek Erzurum’a kadar uzanan ve dünyanın en aktif kırık fay hatlarından biri olarak kabul edilen Kuzey Anadolu fay hattı. Trakya bölgesi, bu fay hattı sebebiyle deprem riski yüksek olan bölgeler arasında 2. Sırada yer alıyor. Bu veriler bize Türkiye’de yaşanan depremlerin hem sayısının hem de yaşanan depremlerde ihmalin fazla olduğunu gösteriyor. Peki depreme bu denli yatkın bir coğrafyada nasıl oluyor da hala bu kadar hazırlıksız olabiliyoruz?
Cevabı çok basit aslında. Kaçak yapılar, çarpık kentleşme, neredeyse hiç uygulanmayan deprem tatbikatları, eğitimlerin ve depreme karşı verilen seminerlerin yetersizliği gibi sebepler bizi depreme karşı hazırlıksız kılıyor. Depremin ne zaman geleceğini bilemeyiz fakat deprem için önlemlerimizi alabiliriz. Öncelikle deprem öldürmez, bina öldürür diyerek içinde yaşadığınız binayı güçlendirmek, evinizin içinde sabit olmayan eşyaları duvara sabitlemek, deprem çantası hazırlamak ve hatta akıllı telefonlarınıza indireceğiniz deprem uygulamaları en az hasarla depremden kurtulmanızı sağlayacaktır. 2020 yılında olası depremleri engellemek gibi bir teknolojiye henüz ulaşmış değiliz. Fakat sakin kalarak ve deprem anında koordineli hareket ederek hasarımızı en alt seviyeye çekmek bizim elimizde.