söyleşir
evvelce biz bu tenhalarda
ziyade gülüşürdük
pır pır yaldızlanırdı kanatları kahkaha kuşlarının
ne meseller söylerdi mercan köz nargileler
zamanlar değişti
ayrılık girdi araya
hicrana düştük bugün
ah nerde gençliğimiz
sahilde savruluşları başıboş dalgaların
yeri göğü çınlatan tumturaklı gazeller
elde var hüzün
o şehrâyin fakat çıkar mı akıldan
çarkıfeleklerin renk renk geceye dağılması
sırılsıklam âşık incesaz
kadehlerin mehtaba kaldırılması
adeta düğün
hayat zamanda iz bırakmaz
bir boşluğa düşersin bir boşluktan
birikip yeniden sıçramak için
elde var hüzün
Bursa’dan döndüğüm gibi Zehra’nın evinin önüne gittim. Anlatacaklarım vardı. Bu başıma gelen olaylara inanmasını gerçekten bekliyor muydum bilmiyorum, ama kesinlikle anlatmam gerekiyordu. Apartmanın önüne gittiğimde önce telefonla aradım, “Aşağıdayım otomatiğe basar mısın?” dedim. Telefonu açmış olmasına ayrı hayret ettim, kapıyı açmasına ayrı. Neyse, çıktım yukarıya. 10 numaralı dairenin kapısı yine aralıktı. Girdim içeriye. Hiç oralı olmadı. Oturmuş televizyon izliyordu. “Hoş bulduk” dedim. “Ne istiyorsun gene?” dedi. “Sen beni delirtmeye mi çalışıyorsun ben ciddi anlamda anlamıyorum, arkadaşım ne demek ne istiyorsun ya, evine gelmişim, bu ne vurdum duymazlıktır. Sakat kafalı mısın sen ya? Neyin derdindesin sen ben anlamıyorum. Bak saçma sapan bir dünya şey yaşamış olabiliriz, tamam eyvallah. Bu tavırlarını hakkettiğimi de düşünüyor olabilirsin, ona da eyvallah. Ama en azından geçmişte yaşadığımız onca güzel zamanların hatırına, evine gelmişim, kalk boynuma sarıl demiyorum sana, en azından bi yüzüme bak ya, ne derdin var derken bari yüzüme bak. Tamam yine sok köpek götüne, ağzımı açarsam adam değilim. Ama böyle olmaz yani, piç miyim lan ben, nedir benim kabahatim? Sen hiç mi hata yapmadın hayatın boyunca? Hataysa hata ben bunu kabul ediyorum, ben bunun pişmanlığını yaşıyorum kaç zamandır. Arıza mısın sen? Karşında pişmanlıktan deliye dönmüş bir adam var, seni kaybettiği için nereden nereye savrulacağını şaşırmış, afallamış. Sararıp dalından düşmüş yaprak gibi oradan oraya savruluyorum. Sense çöpçünün o yaprağı önemsediği kadar önemsemiyorsun beni. Arkadaşım ben seviyorum seni. İnsan kendisini seven, hesapsız kitapsız seven ve tekrar kazanmanın yollarını arayan insana böyle mi davranır ya, kendini bi benim yerime koy” dememle susmam birbirini izledi. Durdum. “Hayır” dedim, “kendini sakın benim yerime koyma, zaten istesen de yapamazsın. Sen ben olamazsın. Ben mesela kendimi senin yerine koyamam, istesem de yapamam. Empatiye falan da inanmıyorum ayrıca, kimse kendini bir başkasının yerine koyamaz. Yapamaz. Yok öyle bir dünya. Safsata.”
“Allah aşkına ne istiyorsun, neden geldin buraya, geldiğinden beri yedin ömrümü, bi susmadın, yarım saattir susmanı bekliyorum, susamadın. Ne söyleyeceksen söyle, ne diyeceksen de, sonra da lütfen rahat bırak beni” dedi. “Yok bir şey Zehra, ben ne yapmaya geldiysem buraya, hiç işte. Boş ver” dedim. Döndüm arkamı tam gidecekken, oturduğu yerden kalktı. Gitme diyecek diye beklerken, “Senden bir şey rica edebilir miyim?” dedi. “Tabii” dedim. “Yalvarıyorum beni bir daha rahatsız etme” dedi. Ne diyebilirdim ki bu sözünün üstüne. “Yalnız kalmaya ihtiyacım var benim, bu durumun senle ilgisi yok, inan senin yanında kendimi çok mutlu hissediyordum ben, senin yanında mutluyum ben, senin yanında güvende hissediyorum kendimi, ama olmuyor işte anlamıyor musun? Yapamıyorum. Bir türlü olmadı. Denedim, zorladım kendimi. Olur belki dedim. Ama olmadı. Ne olursun beni biraz kendi halime bırak. Biraz yalnız kalayım, sakin kalayım, kafamı bir toparlayayım. Sen böyle yaptıkça ben daha çok uzaklaşıyorum senden, ne olursun beni bana bırak, gelme üstüme. Hem kendini hem beni mahvetme…” dedi. “Ben de buna benzer şeyler söyleyecektim zaten… peki Zehra istediğin gibi olsun” dedim. Yeni bir cümleye başlayacaktı ki, elimle sus işareti yaptım. Döndüm arkamı çıktım. Bu sefer kapıyı sert çarpmamıştım, ama bu sefer yaşadığım hayal kırıklığı hayatımın en büyüğüydü herhalde, başka bir Ahmet Kaya şarkısı vardı bu sefer kulaklarımda, genel itibariyle dönüp dolaşıp bu şarkının dizinin dibine oturuyordum, hayatım bu şarkıyı tekrar tekrar dinlemek üzerine kuruluydu sanki;
Geceden karanlık sebebim
Geceden mülteci kederim
Korkarım dönmez yüreğim
Korkarım güzelim korkarım
***
Hayatım Ahmet Kaya şarkılarını yaşamakla geçiyordu. “Doğdun da büyüdün ama, yaşamadın sen…” “Giderim” “Korkarım” “Dışarıda kar yağıyor benim içime yağmur” kıvamında. Ahmet Kaya albümünü koymuştu birisi sanki, ben de sırayla o şarkıdan o şarkıya geçiyordum. Anlamamıştım ki, iyi bir şey miydi bu! Yemin ediyorum Ahmet Kaya kendi şarkılarını benim kadar yaşamamıştır.