“Maradona, ölümlülerin dualarına cevap veren bir melek gibi ülkesini kurtarmaya geldi.” Tifosi
Futbolun kolektif gücü kendisini bir kez daha Katar’da Arjantin-Fransa finalinde gösterdi.
Latin Amerika edebiyatının en saygın isimlerinden ustamız Eduardo Galeano, “Gölgede ve Güneşte Futbol” kitabında özetlemeye çalıştığı gibi futbol fena halde hayata benzer.
1990’ların ortalarında Dünyanın en büyük yeteneklerinden Maradona’yı siyasi bir figür olması, gerekse haylazlıkları nedeniyle, doping iddiası nedeniyle ’94 Dünya Kupasında sahalara veda etmek zorunda kalmıştı.
’98 Dünya Kupası Zidane, 2002 fenomen Ronaldo, 2006’da Cannavaro’nun yıldızlaştığı Dünya Kupası hala o saf ruhu koruyordu.
---
Endüstrileşen futbolun en önemli figürlerinden olan C. Ronaldo ve Arjantin’e kurtarıcı bir Mesih figürü olarak yeryüzüne inen Messi’nin birbiriyle kıyaslanan bir habitat olmuştu futbol.
Ben de post modern bir figür olan ve ünlü filozof Chul Han’ın ifade ettiği neoliberal performans sistemin en önemli figürlerinden biri oldu Ronaldo.
---
Hayatta eşitliğin mümkün olmadığı post fordist ekonomik düzlemde Ronaldo, fakirlikten zirveye çıkışı, kas yapısı, atlet vücudu, kendi markalarını sosyal medyada tanıtan bir reklam ajansı gibi.
Dışarıdan bakan vasat insan Ronaldo’yu çalışarak, kendine yeni yetiler kazandırarak istediği yere geleceğine dair bir rol model olarak görüldü, ta ki Manchester United’da yedek kalması, ardından son bir çırpınışla basın toplantısıyla gündem olmaya çalışsa da Portekiz’de ilk 11’de oynatılmayan bir figür olmuştu.
Neoliberal ekonomik bir sistem bize aslında hepimizin geçici, ana odaklanan, uzun soluklu bir hikayenin sadece “kaynaklara” sadık kalarak olunacağını göstermiş oldu. Takıma adapte olmayan, ilk 11’e bile giremeyen, girdiğinde son derece etkisiz bir Ronaldo izledik. Fas maçı sonrası tünele gözyaşları içerisinde arkadan flaşların patladığı bir stadyumda hikayenin nasıl bir sonla tamamlandığını görmüş olduk.
---
Büyük rüşvetler, paranın hayatta her şeyi çözer imajının yaratıcısı olan Katar Dünya Kupasını izlememe kararını aldığını ama benim ikna turlarımla Arjantin formasını kuşanarak maçı izleyen Gülnur’un ifadesiyle futbol kazandı. Amatör ruh kazandı. Sıradan insanın ortak bir paydada buluştuğu bir yetenek kazandı.
Ronaldo’nun neoliberal performans sistemin özgün bir temsilcisi olması göz önüne alındığında, herkesin Messi özelinde ortak bir paydada buluşması bir tesadüf değil.
Messi’nin tarihin en büyük yeteneklerinden biri olan Maradona’nın ardından Arjantin adına Dünya Kupasını evine götürmesi ölümlerin dünya gözüyle seyrettiği en büyük cümbüşlerden biri oldu. Hayata dair de çok büyük kazanımların olduğunu daha doğrusu dipten gelen dalgaya karşı istediğin kadar mücadele etsen kazanamayacağını göstermiş oldu.
Ronaldo’nun makinavari bir reklam çalışmasında da görüleceği gibi, performansını ölçen bir sisteme adapte olsan da hem zamanın geçiyor, hem de sistem “sana” modan geçti boş yapma diyor.
Halk yığınlarını arkadan sürükleyebilmek için oraya seslenmek, bir çöpçünün, bir manavın, bir inşaat işçisinin, bir doktorun, bir mühendisin ortak bir paydada buluşabilmesi mühim olan. Dipten gelen, sahiciliğini yitirmeyen, halka karşı değil, halkla beraber anlayışını savunan zihniyet her zaman ilelebet insanlarında zihninde yer tutmaya devam edecektir. Tıpkı Maradona gibi, tıpkı Messi gibi. Aradan yüz yıl da geçse hep güzel hatırlanacaktır.