Taliban’ın Afganistan yönetimini ele geçirmesinin ardından özellikle sosyal medya aracılığıyla sesini duyurmaya çalışan Afgan kadınları umutsuzluklarını dile getirip yardım çığlıkları atıyor. Annelerini, kız kardeşlerini, hanımlarını Taliban’ın avucuna bırakıp kaçarak ülkemize gelen Afgan erkekleri ise bu duyarsızlıkları karşısında pes dedirtiyor.
Afgan kadınları korkuyu, endişeyi, öfkeyi ve çaresizliği bir arada yaşıyor. Yıllar önce Taliban’ın iktidardan uzaklaştırılması sonrası bir çok emekle kazandıkları özgürlüklerini şimdi kaybetme endişesi içindeler. Bu kadınların 21. Yüzyılda geldikleri bu nokta gerçekten dehşet verici. İlimin, teknolojinin ve bilimin bu denli geliştiği ve her geçen gün de gelişiyor olduğu bir dünya düzeninde ileriye gitmek yerine geriye gitmek, hatta geriye gittikçe kadının zaman içinde kaybolması, yok olması akıl dışı. Afganistan’ın ilk kadın belediye başkanı olan Zarifa Ghafari, Taliban’ın evini basıp onu ve ailesini öldürmesini beklediğini ve bundan duyduğu büyük korkuyu ifade etti.
Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ise biz kadınlara yaklaşık yüz yıl evvel bir çok hak tanıdı. Örneğin, bizlere sunduğu eğitim-öğretim hakkı ile kadın okur yazarların sayıları çoğaldı, kadınlar meslek sahibi birer birey haline gelebildi. Seçme ve seçilme hakkı ile kadınlar da söz hakkına sahip oldu ve bir kadın, başbakan olabildi. Atatürk Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı tanıdıktan sonra şu şekilde seslenmişti: “Bu karar, Türk kadınına sosyal ve siyasi hayatta bütün milletlerin üstünde yer vermiştir. Çarşaf içinde, peçe altında ve kafes arkasındaki Türk kadınını artık tarihlerde aramak lâzım gelecektir. Türk kadını, evdeki medeni mevkiini selâhiyetle işgal etmiş, iş hayatının her safhasında muvaffakiyetler göstermiştir. Siyasi hayatla, Belediye seçimleriyle tecrübe kazanan Türk kadını bu sefer de milletvekili seçme ve seçilme suretiyle haklarının en büyüğünü elde etmiş bulunuyor. Medeni memleketlerin birçoğunda, kadından esirgenen bu hak, bugün Türk kadınının elindedir ve onu selâhiyet ve liyakatle kullanacaktır.” Bu düşünce doğrultusunda hareket ettiğinin en önemli göstergelerinden biri de; daha Suudi Arabistan’da araba kullanmalarına geçen yıl izin verilen Suud kadınlarının aksine kendi manevi kızını dünyanın ilk kadın savaş pilotu olarak yetiştirmiştir. Şunu göz ardı etmeyelim ki, özgürlüklerini ve üniversite hayatlarını dahi bırakarak şeriat isteyen Afganlar uçak tekerleklerine tutunarak kaçmaya çalışıyor; molla rejimiyle yönetilen İran’dan geçip laik Türkiye Cumhuriyeti’ne üç bin kilometre yürüyerek kendini atmaya çalışıyorsa teokratik(dini yönetimli) bir devletin o kadar da özenilecek(!) bir yönetim sistemi olmadığı aşikar değil mi?