Çocukların kimliklerinin ve kişiliklerinin bir parçası olarak anadillerinin değersizleştirilmesi, özgüvenlerini ve özsaygılarını olumsuz etkilediğini söyleyen Fırtına, “Son 20-25 yılda dünya dillerinin korunmasına ilişkin bir bilinç oluştu. Oluşan bilinç ile birçok çalışma yapılmış ve dilin, anadillerin kamusal alanda, okulda, evde, iş yerinde, devlet dairelerinde, sinema, televizyonda vs. konuşulma ve yazılma hakkının elde edilmesi bir hak, özgürlük, demokrasi ve eğitim mücadelesinin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir” diye konuştu.
Fırtına, “Uluslararası Anadili Günü’nün 22. yılında anadillerin birleştirici özelliğinin altını çizmek gerekiyor. Anadil birleştirir ve paylaşılanı artırır, bu özellikleri ile de sosyal içerme, yenilikçi düşünme ve hayal gücünün gelişimini sağlar. Bu bağlamda, bireyin kendi anadili dışındaki dillerde eğitim almak durumunda kalması hem eğitim sürecinde sorunlara hem de buna bağlı olarak eşitsizliklere neden olmaktadır. UNESCO verilerine göre dünya nüfusunun yüzde 40’ının konuştuğu veya anladığı dilde eğitime erişemediği dikkate alındığında, ‘anadilinde eğitim’ sorunu küresel bir gerçeklik olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sorunun artık kapsamlı olarak ele alınması ve çözüm üretilmesi gerekmektedir.
“TÜRKİYE SON YILLARDA CİDDİ GÖÇ ALMIŞTIR”
Farklı ülkelerden, farklı dil ve lehçelerde anadiline sahip olan çok sayıda öğrencinin, Türkiye eğitim sistemine entegre edilmek istendiğini söyleyen Fırtına, “Ancak eğitim hakkını korumak, sadece eğitim sistemine giriş yapılmasını sağlamak değildir. Eğitim hakkı, diğer hakların da güçlü biçimde yaşam bulmasıyla asli niteliğine bürünebilmektedir. Dolayısıyla anadilinde eğitim hakkı yok sayılarak eğitim hakkının karşılandığını iddia etmek sadece gerçeği çarpıtmak anlamına gelmektedir. Hâlbuki yapılan araştırmalar göstermektedir ki, anadilini yetkin bir şekilde öğrenemeyen kişi, ikinci dili de iyi bir şekilde öğrenemez. Azaltıcı çok dillilik denilen bu durumun temel nedeni, çocuğun anadilindeki gelişiminin yarıda kesilmesi, anadilinin ikincilleştirilmesi, önemsiz görülmesidir. Oysa çocuk anadilini iyi öğrendiği zaman, ikinci bir dili de iyi öğrenebilir. Arttırıcı çok dillilik denilen bu durum, eğitimde, toplumda hâkim olan dil ile farklı anadillerinin birlikte kullanılmasıyla, hepsine eşit değer verilmesiyle mümkün olabilmektedir. Bu nedenle anadilini konuştuğu için linç edilenlerin görüntülerine değil, diller üzerindeki yasakların, kısıtlamaların deprem gibi olağanüstü zamanlarda anlamsızlaşmasına değil, herkesin eşit haklarla yaşadığı bir toplumsal yaşama tanık olmak istiyoruz. Dilin sadece bir iletişim aracı olmadığının ve bir kültürün, düşünme biçiminin dolayısıyla edebiyatın, sanatın, felsefenin, tarihin de dil ile yaşayabileceği gerçeğinin kabul edilmesini istiyoruz” dedi.
“TÜRKİYE’DE KONUŞULAN 36 DİL VE LEHÇE”
Dünya dilleri üzerine kapsamlı çalışmalara yer veren ethnologue.com’un Türkiye raporuna göre; Türkiye’de konuşulan 36 dil ve lehçe alfabetik sıraya göre şu şekilde sıralanıyor; Abazaca, Abhazca, Adigece (Çerkesçe), Arapça (Kuzey Mezopotamya), Arnavutça, Azerice (Güney), Boşnakça, Bulgarca, Çingene Dilleri (Ethnologue.com Domari ve Romani olarak ikiye ayırıyor.), Ermenice, Gagavuzca, Gürcüce, Kabartayca (Çerkesçe), Kazakça, Kırgızca, Kırım Türkçesi (Balkan Tatarcası), Kumukça, Kürtçe (Ethnologue.com Zazaca, Dimlice ve Kırmançi ile Kırmançi’nin lehçeleri sayılan Şikaki ve Herki’yi ayrı diller olarak değerlendiriyor.), Ladino, Lazca, Osetçe, Özbekçe, Rumca (Yunanca), Süryanice (Ethnologue.com tarafından Turoyo ve Hertvince gibi lehçeleri ayrı ayrı değerlendirilen Süryanice yok olma tehlikesiyle karşı karşıya), Tatarca, Türkçe, Türkmence, Uygurca.
‘DİLLERİN SINIRLARI OLMAZ’
UNESCO’nun 2020 yılında ‘Dillerin Sınırları Olmaz’ temasını anadillerde dâhil olmak üzere dillerin kültürler arası diyaloga ve barışa olan etkisine dikkat çekmek için seçtiğini söyleyen Fırtına, “Aslında, dünya genelinde sınırları aşan diller, o dilleri konuşanları birbirlerine yaklaştırırken, aynı zamanda da ‘sınırları’ engellemek yerine köprülere dönüştürmektedir. Diller sınırları aşarak bizleri birleştiriyor ve biz biliyoruz ki Dillerin Sınırları Olmaz. Türkiye’de yaşayan bütün halkların dillerini özgürce kullanmalarının önündeki engellerin kaldırılması ve anadilinde eğitimin yasal güvenceye kavuşturulması gerektiğini savunmaktayız. Zira eğitim dili olmayan bir dilin yaşama imkânı söz konusu değildir. Halkların ve dillerin coğrafyası olan Anadolu’nun asimilasyoncu politikalar ve tek dile mahkûm etmek istenmesini kabul etmemekteyiz” dedi. (Haber Merkezi)
Fırtına, “Uluslararası Anadili Günü’nün 22. yılında anadillerin birleştirici özelliğinin altını çizmek gerekiyor. Anadil birleştirir ve paylaşılanı artırır, bu özellikleri ile de sosyal içerme, yenilikçi düşünme ve hayal gücünün gelişimini sağlar. Bu bağlamda, bireyin kendi anadili dışındaki dillerde eğitim almak durumunda kalması hem eğitim sürecinde sorunlara hem de buna bağlı olarak eşitsizliklere neden olmaktadır. UNESCO verilerine göre dünya nüfusunun yüzde 40’ının konuştuğu veya anladığı dilde eğitime erişemediği dikkate alındığında, ‘anadilinde eğitim’ sorunu küresel bir gerçeklik olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sorunun artık kapsamlı olarak ele alınması ve çözüm üretilmesi gerekmektedir.
“TÜRKİYE SON YILLARDA CİDDİ GÖÇ ALMIŞTIR”
Farklı ülkelerden, farklı dil ve lehçelerde anadiline sahip olan çok sayıda öğrencinin, Türkiye eğitim sistemine entegre edilmek istendiğini söyleyen Fırtına, “Ancak eğitim hakkını korumak, sadece eğitim sistemine giriş yapılmasını sağlamak değildir. Eğitim hakkı, diğer hakların da güçlü biçimde yaşam bulmasıyla asli niteliğine bürünebilmektedir. Dolayısıyla anadilinde eğitim hakkı yok sayılarak eğitim hakkının karşılandığını iddia etmek sadece gerçeği çarpıtmak anlamına gelmektedir. Hâlbuki yapılan araştırmalar göstermektedir ki, anadilini yetkin bir şekilde öğrenemeyen kişi, ikinci dili de iyi bir şekilde öğrenemez. Azaltıcı çok dillilik denilen bu durumun temel nedeni, çocuğun anadilindeki gelişiminin yarıda kesilmesi, anadilinin ikincilleştirilmesi, önemsiz görülmesidir. Oysa çocuk anadilini iyi öğrendiği zaman, ikinci bir dili de iyi öğrenebilir. Arttırıcı çok dillilik denilen bu durum, eğitimde, toplumda hâkim olan dil ile farklı anadillerinin birlikte kullanılmasıyla, hepsine eşit değer verilmesiyle mümkün olabilmektedir. Bu nedenle anadilini konuştuğu için linç edilenlerin görüntülerine değil, diller üzerindeki yasakların, kısıtlamaların deprem gibi olağanüstü zamanlarda anlamsızlaşmasına değil, herkesin eşit haklarla yaşadığı bir toplumsal yaşama tanık olmak istiyoruz. Dilin sadece bir iletişim aracı olmadığının ve bir kültürün, düşünme biçiminin dolayısıyla edebiyatın, sanatın, felsefenin, tarihin de dil ile yaşayabileceği gerçeğinin kabul edilmesini istiyoruz” dedi.
“TÜRKİYE’DE KONUŞULAN 36 DİL VE LEHÇE”
Dünya dilleri üzerine kapsamlı çalışmalara yer veren ethnologue.com’un Türkiye raporuna göre; Türkiye’de konuşulan 36 dil ve lehçe alfabetik sıraya göre şu şekilde sıralanıyor; Abazaca, Abhazca, Adigece (Çerkesçe), Arapça (Kuzey Mezopotamya), Arnavutça, Azerice (Güney), Boşnakça, Bulgarca, Çingene Dilleri (Ethnologue.com Domari ve Romani olarak ikiye ayırıyor.), Ermenice, Gagavuzca, Gürcüce, Kabartayca (Çerkesçe), Kazakça, Kırgızca, Kırım Türkçesi (Balkan Tatarcası), Kumukça, Kürtçe (Ethnologue.com Zazaca, Dimlice ve Kırmançi ile Kırmançi’nin lehçeleri sayılan Şikaki ve Herki’yi ayrı diller olarak değerlendiriyor.), Ladino, Lazca, Osetçe, Özbekçe, Rumca (Yunanca), Süryanice (Ethnologue.com tarafından Turoyo ve Hertvince gibi lehçeleri ayrı ayrı değerlendirilen Süryanice yok olma tehlikesiyle karşı karşıya), Tatarca, Türkçe, Türkmence, Uygurca.
‘DİLLERİN SINIRLARI OLMAZ’
UNESCO’nun 2020 yılında ‘Dillerin Sınırları Olmaz’ temasını anadillerde dâhil olmak üzere dillerin kültürler arası diyaloga ve barışa olan etkisine dikkat çekmek için seçtiğini söyleyen Fırtına, “Aslında, dünya genelinde sınırları aşan diller, o dilleri konuşanları birbirlerine yaklaştırırken, aynı zamanda da ‘sınırları’ engellemek yerine köprülere dönüştürmektedir. Diller sınırları aşarak bizleri birleştiriyor ve biz biliyoruz ki Dillerin Sınırları Olmaz. Türkiye’de yaşayan bütün halkların dillerini özgürce kullanmalarının önündeki engellerin kaldırılması ve anadilinde eğitimin yasal güvenceye kavuşturulması gerektiğini savunmaktayız. Zira eğitim dili olmayan bir dilin yaşama imkânı söz konusu değildir. Halkların ve dillerin coğrafyası olan Anadolu’nun asimilasyoncu politikalar ve tek dile mahkûm etmek istenmesini kabul etmemekteyiz” dedi. (Haber Merkezi)