Medeni Kanun’da boşanmaya ilişkin yargısal süreç ve nafaka konuları mantıklı ve tutarlı bir şekilde düzenlendiğini kaydeden Özbaşaran açıklamada şu ifadelere yer verdi;
“ Ancak uygulamadan kaynaklanan aksaklıklar nedeniyle kadınlar bu konudaki haklarını kullanmakta zorluklarla karşılaşmaktadırlar. Uygulamadan kaynaklanan aksaklıkların düzeltilmesi yerine, boşanma sürecinin hızlandırılması bahanesi ile kadınlar aleyhine sonuçlar doğuracağı, kadın örgütleri ve Barolarca defalarca ortaya konan, nafaka ve aile hukukunda arabuluculuk konusunda değişiklikler yapılması yine gündeme getirilmiştir. Bu haberler Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği’ni ve tüm kadınları endişeye sevk etmektedir. Yargı sürecinin uzadığı ya da nafaka yükümlüsü erkeklerin mağduriyeti bahane edilerek Türk Medeni Kanunun boşanma sürecine ve nafakaya ilişkin hükümlerinin değiştirilmesi gerektiği yönünde propaganda yapılmakta ve bilgi kirliliği yaratılmaktadır. 1- Süresiz Yoksulluk Nafakası hakkında TÜKD ne düşünüyor? 1- Nafaka uygulamasına karşı olan kişilerce, boşanmış kadınlara, boşanmada kusurlu olsalar ve ihtiyaçları olmasa dahi Mahkemece nafaka bağlandığını, ayrıca yoksulluk nafakasının süresiz oluşunun; kadını ayakları üzerinde durmak için çaba sarf etmekten alıkoyduğunu iddia etmektedirler. 4721 sayılı Medeni Kanunu 175 inci maddesinde cinsiyet ayrımı yapmadan, kusuru olmamak ya da daha az olmak koşulu ile boşanma ile yoksulluğa düşen tarafın yoksulluk nafakası talep edebileceğini belirmektedir. Boşanma sonrasında tamamen kusursuz bir erkeğin, boşanmada tam kusurlu hem de hiç ihtiyacı olmayan eski eşine nafaka ödeyemeye zorlanması gibi bir durum hukuken mümkün değildir. Eski Medeni Kanun’un 144. maddesinde, nafaka bir yılla sınırlandırılmış iken bu düzenlemenin yarattığı sorun ve haksızlıklar göz önüne alınarak yeni Medeni Kanun'da nafakanın süre ile sınırlandırılmasına ilişkin bir hükme yer verilmemiştir. Maalesef ülkemizin sosyo-ekonomik ve kültürel koşulları nedeniyle yoksulluk nafakasına ihtiyacı olan taraf çoğu zaman kadınlardır. Çünkü toplumsal cinsiyet rolleri açısından baktığımızda, şartların eşit olmadığını görürüz. Boşanma sonunda kadın erkeğe nazaran çok daha fazla hırpalanmakta, hatta kendisine dayatılan toplumsal bir dul kadın kimliğiyle de iyice sıkıştırılmaktadır. Bu nedenle kanun koyucu süresiz yoksulluk nafakası ile daha ziyade çoğu zaman yeterli tahsili görüp meslek sahibi olamadan evlenmiş, bu nedenle hiç bir geliri olmayan, her şeyini bu evliliğe bağlamış, ömrünü eşine, çocuklarına, evine adamış bir kişinin evliliğinin sona ermesiyle düşeceği yoksulluğun giderilmesini amaçlamıştır. Meslek sahibi olsa dahi evliliği süresince çalışmamış bir kadının boşanma sonrasında iş bulma açısından da erkeğe göre dezavantajlı konumdadır. Bu nedenle mağduriyetlerinin önlenmesi için boşanma sonrası kadınlara nafaka bağlanması gerekmektedir. Evlilikten önce ebeveyni tarafından; evlilik birliği içerisinde de eşi tarafından çalıştırılmamış olan kadına, ''Boşandın, artık kendi başının çaresine nasıl bakarsan bak!'' demek, son derece insafsızca bir yaklaşımdır. Aslında; keşke kadın; boşanmadan sonra ayakları üzerinde durabilse, insanca yaşayabileceği geçimini kimseye muhtaç olmadan sağlayabilse. Ama maalesef boşanma durumuna gelinceye kadar çalışma hayatının dışında tutulmuş olan ülkemiz kadınları için bir imkânsızı dillendirmiş oluyoruz. Boşanma sürecinde en çok zarar gören genelde kadınlardır. Bu şartlar altında boşanmaya ilişkin kurallar gereğince istemese ve kusuru olmasa dahi yargısal süreç sonucu kadınlar boşanmanın sonuçları ile yüzleşmektedir. 2- Nafaka karşıtları, Mahkemelerce kadına bağlanan nafakanın yüksek miktarda olması nedeniyle erkekleri ve sonraki evliliklerindeki eş ve çocuklarını mağdur ettiği de ileri sürülmektedir. Evliliklerin pek çoğunda tarafların müşterek çocukları vardır ve bu çocuklar boşanmadan sonra çoğunlukla annesinin yanında kalmaktadır. Nafakadan şikâyet eden kişilerin durumu incelendiğinde ödedikleri miktarın büyük kısmını çocuklarının giderlerinin karşılanması için belirlenen iştirak nafakasının oluşturduğu, boşanan kadının kendisi için verilen nafakanın ise çok cüz'i olduğu görülmektedir. Bu meblağ kadının asgari geçimini sağlamaya bile yetmemektedir. Çocukların küçük olması ve onlar için kreş ya da okul saatleri dışında bir bakım sisteminin olmaması, kadının çalışmasının önündeki başka bir engeldir. Boşanma ile sadece kadın ve erkek arasındaki evlilik ilişkisi sona ermekte, baba olmaktan kaynaklanan maddi yükümlülükler ise tabiatıyla devam etmektedir. Buna itiraz etmenin ne hukuki ne de vicdani bir özrü olamaz. Ayrıca; takdir edilen nafaka miktarlarının son derece düşük olmasına rağmen, yükümlüleri tarafından ancak %20 sinin ödendiği, %50 sinin de tahsil edilemediği araştırmalar ile ortadadır. 3- Nafaka karşıtları ayrıca kadınlar çalışıp gelir elde etseler ve hatta başka erkeklerle birlikte evliymiş gibi birlikte yaşıyor olsalar bile nafaka almaya devam ettiklerini ileri sürmektedirler.”(Haber Merkezi)
“ Ancak uygulamadan kaynaklanan aksaklıklar nedeniyle kadınlar bu konudaki haklarını kullanmakta zorluklarla karşılaşmaktadırlar. Uygulamadan kaynaklanan aksaklıkların düzeltilmesi yerine, boşanma sürecinin hızlandırılması bahanesi ile kadınlar aleyhine sonuçlar doğuracağı, kadın örgütleri ve Barolarca defalarca ortaya konan, nafaka ve aile hukukunda arabuluculuk konusunda değişiklikler yapılması yine gündeme getirilmiştir. Bu haberler Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği’ni ve tüm kadınları endişeye sevk etmektedir. Yargı sürecinin uzadığı ya da nafaka yükümlüsü erkeklerin mağduriyeti bahane edilerek Türk Medeni Kanunun boşanma sürecine ve nafakaya ilişkin hükümlerinin değiştirilmesi gerektiği yönünde propaganda yapılmakta ve bilgi kirliliği yaratılmaktadır. 1- Süresiz Yoksulluk Nafakası hakkında TÜKD ne düşünüyor? 1- Nafaka uygulamasına karşı olan kişilerce, boşanmış kadınlara, boşanmada kusurlu olsalar ve ihtiyaçları olmasa dahi Mahkemece nafaka bağlandığını, ayrıca yoksulluk nafakasının süresiz oluşunun; kadını ayakları üzerinde durmak için çaba sarf etmekten alıkoyduğunu iddia etmektedirler. 4721 sayılı Medeni Kanunu 175 inci maddesinde cinsiyet ayrımı yapmadan, kusuru olmamak ya da daha az olmak koşulu ile boşanma ile yoksulluğa düşen tarafın yoksulluk nafakası talep edebileceğini belirmektedir. Boşanma sonrasında tamamen kusursuz bir erkeğin, boşanmada tam kusurlu hem de hiç ihtiyacı olmayan eski eşine nafaka ödeyemeye zorlanması gibi bir durum hukuken mümkün değildir. Eski Medeni Kanun’un 144. maddesinde, nafaka bir yılla sınırlandırılmış iken bu düzenlemenin yarattığı sorun ve haksızlıklar göz önüne alınarak yeni Medeni Kanun'da nafakanın süre ile sınırlandırılmasına ilişkin bir hükme yer verilmemiştir. Maalesef ülkemizin sosyo-ekonomik ve kültürel koşulları nedeniyle yoksulluk nafakasına ihtiyacı olan taraf çoğu zaman kadınlardır. Çünkü toplumsal cinsiyet rolleri açısından baktığımızda, şartların eşit olmadığını görürüz. Boşanma sonunda kadın erkeğe nazaran çok daha fazla hırpalanmakta, hatta kendisine dayatılan toplumsal bir dul kadın kimliğiyle de iyice sıkıştırılmaktadır. Bu nedenle kanun koyucu süresiz yoksulluk nafakası ile daha ziyade çoğu zaman yeterli tahsili görüp meslek sahibi olamadan evlenmiş, bu nedenle hiç bir geliri olmayan, her şeyini bu evliliğe bağlamış, ömrünü eşine, çocuklarına, evine adamış bir kişinin evliliğinin sona ermesiyle düşeceği yoksulluğun giderilmesini amaçlamıştır. Meslek sahibi olsa dahi evliliği süresince çalışmamış bir kadının boşanma sonrasında iş bulma açısından da erkeğe göre dezavantajlı konumdadır. Bu nedenle mağduriyetlerinin önlenmesi için boşanma sonrası kadınlara nafaka bağlanması gerekmektedir. Evlilikten önce ebeveyni tarafından; evlilik birliği içerisinde de eşi tarafından çalıştırılmamış olan kadına, ''Boşandın, artık kendi başının çaresine nasıl bakarsan bak!'' demek, son derece insafsızca bir yaklaşımdır. Aslında; keşke kadın; boşanmadan sonra ayakları üzerinde durabilse, insanca yaşayabileceği geçimini kimseye muhtaç olmadan sağlayabilse. Ama maalesef boşanma durumuna gelinceye kadar çalışma hayatının dışında tutulmuş olan ülkemiz kadınları için bir imkânsızı dillendirmiş oluyoruz. Boşanma sürecinde en çok zarar gören genelde kadınlardır. Bu şartlar altında boşanmaya ilişkin kurallar gereğince istemese ve kusuru olmasa dahi yargısal süreç sonucu kadınlar boşanmanın sonuçları ile yüzleşmektedir. 2- Nafaka karşıtları, Mahkemelerce kadına bağlanan nafakanın yüksek miktarda olması nedeniyle erkekleri ve sonraki evliliklerindeki eş ve çocuklarını mağdur ettiği de ileri sürülmektedir. Evliliklerin pek çoğunda tarafların müşterek çocukları vardır ve bu çocuklar boşanmadan sonra çoğunlukla annesinin yanında kalmaktadır. Nafakadan şikâyet eden kişilerin durumu incelendiğinde ödedikleri miktarın büyük kısmını çocuklarının giderlerinin karşılanması için belirlenen iştirak nafakasının oluşturduğu, boşanan kadının kendisi için verilen nafakanın ise çok cüz'i olduğu görülmektedir. Bu meblağ kadının asgari geçimini sağlamaya bile yetmemektedir. Çocukların küçük olması ve onlar için kreş ya da okul saatleri dışında bir bakım sisteminin olmaması, kadının çalışmasının önündeki başka bir engeldir. Boşanma ile sadece kadın ve erkek arasındaki evlilik ilişkisi sona ermekte, baba olmaktan kaynaklanan maddi yükümlülükler ise tabiatıyla devam etmektedir. Buna itiraz etmenin ne hukuki ne de vicdani bir özrü olamaz. Ayrıca; takdir edilen nafaka miktarlarının son derece düşük olmasına rağmen, yükümlüleri tarafından ancak %20 sinin ödendiği, %50 sinin de tahsil edilemediği araştırmalar ile ortadadır. 3- Nafaka karşıtları ayrıca kadınlar çalışıp gelir elde etseler ve hatta başka erkeklerle birlikte evliymiş gibi birlikte yaşıyor olsalar bile nafaka almaya devam ettiklerini ileri sürmektedirler.”(Haber Merkezi)