Türk Mutfağı Haftası etkinlikleri kapsamında Edirne İl Kültür Turizm Müdürlüğü tarafından Devecihan Kültür Merkezinde Konferans salonunda söyleşi gerçekleşti. Türkiye Aşçılar ve Şefler Federasyonu Başkanı Prof. Dr. Nezih Müftügil ve Gastronomi Yazarı Müşerref Gizerler, Dr. Sadık Ahmet Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi öğrencilerine Edirne ve Türk mutfağı ile ilgili bilgi verdi.
Gizerler, saray mutfağında çalışacak kişilerin dinine bakılmadığını, işin ehli olmasına bakıldığını söyledi.
Saray mutfağının ilk Edirne’de olduğunu belirten Gizerler, Edirne mutfağını çok zengin olduğunu belirtti. Gizerler, “Edirne’de mutfak kültürü farklı kültürler ile zenginleşiyor. Ama özgünlüğünü de muhafaza ediyor. Zengin bir mutfağımız var.” Dedi.
21-27 Türk Mutfağı Haftası kapsamında çeşitli etkinlikler düzenlenerek kutlanıyor. Tarafından Devecihan Kültür Merkezinde Türkiye Aşçılar ve Şefler Federasyonu Başkanı Prof. Dr. Nezih Müftügil ve Gastronomi Yazarı Müşerref Gizerler ‘Edirne Mutfağı’ konusunu anlattı.
1359 yılında Osmanlı’nın Rumeli’ye geçtiğini ve 1361 yılında Edirne’yi fetih ederek bölgede hakimiyetinin genişlediğini belirtti. Türk mutfağının doğu ve batı kültüründen etkilenerek çok zengin bir mutfak olduğunu vurguladı.
“MUTFAĞIMIZ FAKLI KÜLTÜRLERLE SENTEZ”
Saray mutfağını başlangıcının Edirne olduğunu belirten Gizerler, “Böyle bir kültürün üzerine orta Asya, Anadolu kültürlerinden de etkilenmiştir. Mutfak kültürü ile Rumeli’ye geçiş var. Rumeli’de de Bizans Roma döneminden daha önceki dönemlerden kalmış toplulukların devamı var. Onların mutfağı ve gelenekleri ile tanışıyor. Dolayısıyla mutfağımız bir senteze gidiyor. O zenginlik oradan başlıyor. Saray mutfağının başlangıcı Edirne. 2. Murad dönemde mutfak teşkilatları oluşuyor.” Şeklinde konuştu.
“İŞİN EHLİ KİŞİLER SARAYDA ÇALIŞABİLİYOR”
Saray mutfağında çalışacak kişilerin dinine bakılmadığını işin ehli olup olunmadığına bakıldığını dile getiren Gizerler, Saray mutfakları teşkilatları oluşmaya başlıyor. Bu teşkilatlarda Fatih dönemine kadar sarayda çalışmak Müslüman olma koşuna bakılmaksızın her dini ve sosyal boyuttan işin ehli kişiler sarayda çalışabiliyor. Arnavut ta Rum da Ermeni ustası da Musevi de çalışabiliyor.” İfadelerine yer verdi.
Edirne’de mutfak kültürünün çok eskiye dayandığını belirten Gizerler, “Edirne mutfak kültürü geçmişlere dayanıyor. Farklı kültürler ile zenginleşiyor, etkinleşiyor. Ama özgünlüğünü de muhafaza ediyor. Her toplum kendi mutfağının özgünlüğünü muhafaza ediyor Komşuluklardan, dostluklardan dolayı etkileşimler oluyor. Aynı tarz yemeklerin yapıldığını görebiliyoruz. Rumeli’nin meşhur ekşili köftesini sefaradmutfağında da görebiliyoruz. Ermeni ve Rum mutfağından gelen yalancı dolmaları görüyoruz. Zengin bir mutfağımız var.” Diye konuştu.
Sokakta yemek yeme kültünün Osmanlı’da olmadığını ifade eden Gizerler, “Sokakta yemek yeme Osmanlı’da çok olan bir şey değil. Sokak yemeği daha çok Rum ve Ermeni toplumlarının kültürlerinde var. 19.yüzyılın başlarında küçük küçük lokantalar ve meyhaneler var. Gazimiha, Tunca nehri civarında Bulgar ve Musevilerin çeşitli küçük meyhaneleri var ama buraya Müslüman ailelerde geliyor. Daha önce yemekler imarethanelerde halka dağıtılıyordu. Sonra küçük küçük aş evleri başlıyor. Küçük aş evleri çorbacılar ile sokaktaki yemek yeme kültürü başlıyor. Daha sonra da esas Rumeli’den köftecilik başlıyor. Daha sonra Rumeli’den gelen göçler ile birlikte sulu yemek esnaf lokantaları başlıyor Esnaf lokantalarından sonra restoranlar oluyor.” Dedi. (Haber-Fotoğraf: Alp Togan BOLU)
Gizerler, saray mutfağında çalışacak kişilerin dinine bakılmadığını, işin ehli olmasına bakıldığını söyledi.
Saray mutfağının ilk Edirne’de olduğunu belirten Gizerler, Edirne mutfağını çok zengin olduğunu belirtti. Gizerler, “Edirne’de mutfak kültürü farklı kültürler ile zenginleşiyor. Ama özgünlüğünü de muhafaza ediyor. Zengin bir mutfağımız var.” Dedi.
21-27 Türk Mutfağı Haftası kapsamında çeşitli etkinlikler düzenlenerek kutlanıyor. Tarafından Devecihan Kültür Merkezinde Türkiye Aşçılar ve Şefler Federasyonu Başkanı Prof. Dr. Nezih Müftügil ve Gastronomi Yazarı Müşerref Gizerler ‘Edirne Mutfağı’ konusunu anlattı.
1359 yılında Osmanlı’nın Rumeli’ye geçtiğini ve 1361 yılında Edirne’yi fetih ederek bölgede hakimiyetinin genişlediğini belirtti. Türk mutfağının doğu ve batı kültüründen etkilenerek çok zengin bir mutfak olduğunu vurguladı.
“MUTFAĞIMIZ FAKLI KÜLTÜRLERLE SENTEZ”
Saray mutfağını başlangıcının Edirne olduğunu belirten Gizerler, “Böyle bir kültürün üzerine orta Asya, Anadolu kültürlerinden de etkilenmiştir. Mutfak kültürü ile Rumeli’ye geçiş var. Rumeli’de de Bizans Roma döneminden daha önceki dönemlerden kalmış toplulukların devamı var. Onların mutfağı ve gelenekleri ile tanışıyor. Dolayısıyla mutfağımız bir senteze gidiyor. O zenginlik oradan başlıyor. Saray mutfağının başlangıcı Edirne. 2. Murad dönemde mutfak teşkilatları oluşuyor.” Şeklinde konuştu.
“İŞİN EHLİ KİŞİLER SARAYDA ÇALIŞABİLİYOR”
Saray mutfağında çalışacak kişilerin dinine bakılmadığını işin ehli olup olunmadığına bakıldığını dile getiren Gizerler, Saray mutfakları teşkilatları oluşmaya başlıyor. Bu teşkilatlarda Fatih dönemine kadar sarayda çalışmak Müslüman olma koşuna bakılmaksızın her dini ve sosyal boyuttan işin ehli kişiler sarayda çalışabiliyor. Arnavut ta Rum da Ermeni ustası da Musevi de çalışabiliyor.” İfadelerine yer verdi.
Edirne’de mutfak kültürünün çok eskiye dayandığını belirten Gizerler, “Edirne mutfak kültürü geçmişlere dayanıyor. Farklı kültürler ile zenginleşiyor, etkinleşiyor. Ama özgünlüğünü de muhafaza ediyor. Her toplum kendi mutfağının özgünlüğünü muhafaza ediyor Komşuluklardan, dostluklardan dolayı etkileşimler oluyor. Aynı tarz yemeklerin yapıldığını görebiliyoruz. Rumeli’nin meşhur ekşili köftesini sefaradmutfağında da görebiliyoruz. Ermeni ve Rum mutfağından gelen yalancı dolmaları görüyoruz. Zengin bir mutfağımız var.” Diye konuştu.
Sokakta yemek yeme kültünün Osmanlı’da olmadığını ifade eden Gizerler, “Sokakta yemek yeme Osmanlı’da çok olan bir şey değil. Sokak yemeği daha çok Rum ve Ermeni toplumlarının kültürlerinde var. 19.yüzyılın başlarında küçük küçük lokantalar ve meyhaneler var. Gazimiha, Tunca nehri civarında Bulgar ve Musevilerin çeşitli küçük meyhaneleri var ama buraya Müslüman ailelerde geliyor. Daha önce yemekler imarethanelerde halka dağıtılıyordu. Sonra küçük küçük aş evleri başlıyor. Küçük aş evleri çorbacılar ile sokaktaki yemek yeme kültürü başlıyor. Daha sonra da esas Rumeli’den köftecilik başlıyor. Daha sonra Rumeli’den gelen göçler ile birlikte sulu yemek esnaf lokantaları başlıyor Esnaf lokantalarından sonra restoranlar oluyor.” Dedi. (Haber-Fotoğraf: Alp Togan BOLU)