Şimdi senden yapmanı istediğim şeyler var, en başından beri anlatıyorum bunlar o söylediklerime ek şeyler. Hepsi bir biriyle bağlantılı. Bu anlatılanların hepsini alt alta koyduğun vakit, karşılığında kendine kavuşacaksın.
Hayatında şuana kadar olan bütün yaşanmışlıklarının çetelesini çıkarmanı istiyorum, şöyle geçir aklından ve gözünün önünde canlandırmaya çalış. Mutluyken kim vardı yanında, üzgünken kim vardı? Yanında olması gerektiği anda, yanında olmasını istediğin kaç kişi yanındaydı? Mutluyken herkes herkesin yanında olur! Önemli olan düştüğünde, bir elin sıcaklığına, bir çift gözün dokunuşuna ihtiyaç duyduğunda yanında kaç kişiyi bulabiliyorsun, önemli olan budur! Dostlukları dostluk eden yegane unsurdur! Buna göre yaşantına yön vermeni istiyorum ben senden.
Herkese kendine davranılmasını istediğin gibi davran derken, hakkın yenilirken sesini çıkarma demiyorum sana. Vursunlar ensene alsınlar lokmanı ağzından demiyorum. Sapla samanı karıştırma birbirine. Sen o karşı çıktığın şeyleri hayatına yansıtmaya başladığın zaman, göreceksin hayatındaki değişimleri. Kendindeki değişimler çevrene yansıyacak. Seni sen olduğun için kabul edenler bırak kalsınlar yanında. Diğerlerini umursama bile. Nokta mı koyman gerekiyor bir şeylere nokta koy. Üç noktaların, virgüllerin olmasın hayatında. Sonra devam ederiz diye bir olgu yok bu hayat sahnesinde. Dizi değil bu yaşanılanlar. Bir gidişin bir dönüşü yok, olmamalı. Hayatın akışında öyle bir dönüş yokken, sen niye hayatından geçip gidenlere hiç durmadan ah vah ediyorsun. Bırak, bu hayat bir akıştan ibaret, devamlı surette bir akış bu, dünü olmayan yarını olmayan. Hatta sana abartı gibi gelecek ama, bugünü bile olmayan bir akış bu! Yalnızca şu “an” var yaşabileceğin, başka bir zaman dilimi yok kendini içinde bulabileceğin, yok işte, düşüncelerin içinde gelgitler yaşabileceksin sadece. Ötesi yok, berisi yok, önü arkası yok! Dünün pişmanlıkları, yarının keşkeleri içerisinde yaşıyorsun farkında mısın? Oysa dediğimiz gibi yok kardeşim yok! Aslında sen yokta yaşıyorsun. Onun için hayatın ne tarz bir akış içre olduğunu idrakine sığdıramıyorsun. Hep bir düne özlem, yarına hasret. Gidenleri özle, gelecekler umuduyla yarınların hayalini kur dur! Yapma, kendine de bana da bu hayatı berbat etme! Yok zamanda kendini yok etme! Kendini başkalarına değil kendine teslim et, an zamanda kalmayı öğreneceksin başka hal çaresi yok bunun, yoksa öleceksin. İçin ölecek, dışın yaşasa o saatten sonra kaç yazar! Kendine bu hayatı berbat etme. Bırak gideni gittiği yerde, yenileri gelir. Tut yakala zamanın yelkovanından dön dur onunla beraber, kendini akreplerin zehrine bırakma. Senden başka bir sen daha yok bu hudutta.
Haklıydı galiba, kim için yaşıyordum ki ben bu hayatı! Kendimden başka herkese zaman ayırmıştım şimdiye kadar. Kim anlamıştı halimden, kim vardı şimdi yanımda. Hiç kimse! Peki ya ben neredeydim? Neyin peşindeydim, dünlerde yarınlarda dolandım durdum da kendimi kaybettim. Bazı geceler gözüme uyku girmedi. Bazı gecelerin karasından karaydı bahtım, hep bu kendimden fazla değer verdiklerim yüzünden. Hayatımın merkezine oturtmuştum hayatıma dahil ettiğim herkesi. Ben hata yapabilirdim, onlar asla. Ben yalana düşebilirdim onlar asla. Bütün kabahatli bendim. Hep ben kendimi suçladım durdum, gecelerce sigaraların birini yaktım birini söndürdüm. İçimdeki ölgün aşklar mezarlığına gömdüğüm kendimden başkası değildi oysa. Ben hep kendi kendimle savaştaydım. Onca değer verdiklerimin, bir anda çekip gitmelerini anlayamıyordum. Bir anda değişebildiklerini, bitti dedikleri yerde bir daha geriye dönmemelerini anlayamıyordum. Kendime de anlatamıyordum. Cevap aradığım sorularım arttıkça kafam karışıyor, kafam karıştıkça bu hal girdaba dönüyor ve bu girdap hiç durmadan büyüyor, büyüdükçe beni içine çekiyordu. Olmuyordu unutamıyordum, unutmayı hiç başaramamıştım evet! Hayatıma aşk sıfatıyla dahil ettiklerimi hiç uğurlayamadım içimden. Bir sonrakini bir öncekinden arta kalanlarla karşıladım hep, yeni gelenlerin gitme vakti geldiğinde, ondan öncekinin yaptıklarını ekleyerek yapmamışsa bile yapmıştır düşüncelerine saplandım, öyle çıkardım hayatımdan. Bedenen yanımda olmasalar da, aslında hep yanımdaydılar. Sokakta herkesi benzetmeler, yolda her an denk gelecek hissi. Her köşe başını aynı tedirginlikle dönerken, günden güne kendimi tükettiğimin farkındaydım belki, ama kendime itiraf edemiyordum bir türlü. Biri benden gideceğini söylediği an, işte o an, bütün ışıklarım sönüyor. Ve at gözlüklerim takılıyordu. Sadece önümü görüyor, yanımdan geçen kimseyi görmüyordum. Dar bir koridor halini alıyordu koca şehir. O dar koridorun içinde, labirentler kuruluyordu. O labirentlerin içinde saklambaç oyunları oynuyordum kendimle. Zira öylesi zamanlarda hep yalnız olurdum. Bulamazdım kimseyi yanımda, tercihen de yalnız kalmalıydım, biraz ben de bunun böyle olmasını istiyordum sanırım. Anlamıyordu çünkü kimse, boş ver aldırma diyorlardı, biri gider bini gelir salla diyorlardı. Yahu yapabilsem zaten niye bu halde olayım diyordum onlara, anlamıyorlardı. Onlar üstlerine düşen vazifeyi yerine getirmiş olmanın huzuruyla rahat, bense onların söyledikleriyle daha ağırlaşmış bir halde kalkıyorduk masadan. Üstüme biraz daha yük bindirerek. Herkes kendine göre haklıydı. Bense haklı olmak değil, mutlu olmanın derdindeydim. Kaybetmek istemiyordum insanları, herkes yanımda olsun istiyordum. Yanımdan insanlar eksilince, ben daha çok eksiliyordum. Bir parçamı kaybetmiş gibi eksiliyordum. Anlatamıyordum kimseye! Bütün köşe başlarını hep aynı umutla dönüyordum, belki işte karşılaşırız umuduyla. Ama bizim yollarımız rastgele bile kesişmiyordu, artık hayatında bir hiç kimse kadar değeri olmayan bir hiç kimseydim neticede. Niye benimle yolunu kesiştirsin ki? Beynimin içinde olan depremlerin şiddetini tahmin edemiyordu bilim adamları! Öyle sarsıntılı yaşıyordum ayrılıkları, öyle paldır küldür bir kuyunun dibine düşüyordum ki, hayatım karalara bürünüyordu! Hayatım hayat olmaktan çıkıyordu! Kimselere diyemiyordum bu hali, birkaç kere demeyi denedim de kimse anlamıyordu. Vazgeçtim sonra, çektim elimi ayağımı tüm insanlardan. Zaten bütün insanlar da o gidenlere benziyordu. Kalabalık geliyordu bana bu şehir, hep aynı yüzlerden oluşmuş kalabalıklar bana ağır geliyordu, taşıyamıyordum. Aynı yüzler ama yabancı insanlar. Gidip yüzünü tanıdığın, hayatının belli bir parçasını paylaştığın birileriydi neticede bu tanıdık yüzler, yok hayır tanıyamıyordun yaklaşınca. Ben onlara yaklaştıkça onlar bana yabancılaşıyordu. Sonrasında ben de kendime yabancılaşıyordum, tanıyamıyordum kendimi. Haykırmak istiyordum. Bağırmak istiyordum, alkol kuyularına atayım kendimi düşüp bayılayım ve hiçbir şey hatırlamayayım istiyordum. Evet yapıyordum da bunu, evet hatırlamıyordum da sadece bir önceki geceyi. Geçmiş hala geçmemişliği ile karşımda duruyordu, yarınlar hep bir özlemle geliyordu, yalnızca giden hiç kimse gelmiyordu. Boğuluyordum. Boğazımda birileri oturuyordu, gidenler oturuyordu boğazımda. Bazen onların sesleriyle konuşuyorum sanıyordum, kulaklarıma inanamıyordum, kendime de hayret ediyordum. Çıldıracaktım gayet, kaç kere çıldırmanın kıyısından döndüm. Ama işte senin de dediğin gibi kendime dönemedim bir türlü, kendimi dinlemedim, kendimi sevmedim, kendimi tanımadım sevgili iç sesim, anladım senin içimden bana neler söylediğini, bazen içimden bir ses şöyle diyor diye başlıyordum söze, ama sonra unutuyordum seni. Umursamadım evet, hiç varlığından haberdar değildim. Şimdi ne anlatmak istediğini anlıyorum, beni nereye götürmek istediğini anlıyorum!
(Devam Edecek...)