Sen kendini tanıyıp, bilmediğin gibi kendini de sevmiyorsun! Sen de haklısın insan tanımadığı bilmediği birini nasıl sevebilir ki? Önce kendini tanıyacaksın, kendinle tanışacaksın! Bunun başka bir hal çaresi yok. Kendini tanıyıp, kendini sevmeye başladığın vakit, o dakikadan sonra artık sana bütün kapılar sevgiyle açılacak. Bu kendini sevmekten şunu anlama lakin, evet ben kendimi seviyorum kendime çok güzel şeyler alıyorum, kendime bakıyorum. Alışverişe çıkıp üstüne başına bir şeyler almak, güzel yemekler yemek değil bu kendini sevmek. Daha başka bir şey anlatmak istediğim. Yani sen kendini seviyor olsan, kimseyle kavga etmez, kimsenin eksiğini görmezsin. Kendisini bilen ve seven insan kendisine bir zarar gelmesini istemez hal böyle olunca, kendisine nasıl davranılmasını istiyorsa karşısındakilere de öyle davranır. Bu da işte bütün o çarpışık ilişkilerin dermanıdır. Sen kendine davranılmasını istediğin gibi karşındaki insanlara davrandığın zaman, onlar da ister istemez sana, senin onlara davrandığın gibi davranacaklar, buna kendilerini mecbur hissedecekler. Sen birisinin arkasından konuşmazsan, kimse de senin arkandan konuşmaz. Sen yanında başkasının arkasından konuşulmasına izin vermezsen, o başkaları da senin olmadığın ortamlarda senin arkandan konuşulmasına izin vermezler. Yani daha önce de bahsettiğimiz o ışk var ya, işte o ışk’ı dışarıya değil öncelikli olarak kendi içine çevirebilirsen, önce içerindeki o ışk’ı yani kendi güneşini ortaya çıkarabilirsen, daha da sana gece yok! Hep aydınlıktasın, bu hal içerisinde olan bir insan sence mutsuzluktan bahsedebilir mi? Mümkün müdür mutsuzluğun bu insanın çevresine yaklaşabilmesi? Çünkü o vakitten sonra, o insan mutluluk arayışı içerisinde değildir! Mutluluğun kendisi olmuştur! Mutluluk olan kişi, mutluluk arar mı? Mutluluk kendini arar mı hiç? Aramaz zannedersem! Ararsa da kendisinin farkında değildir! Lakin bu hal öyle zuhur ettiği vakit, kişi kendisini bilir. Kendinden emindir! Her şeyin kendisinin hizmetinde olduğunu bilir ve öylece yaşar, kendisine müstakil bir hayatı varsa şayet. Kişinin kendisine müstakil bir hayatı da yoktur. Bunu bilenler bilirler, bilmeyenler de avaredirler, bilmemek üzere inatlarına devam ederler. Onlar konumuz dışıdır, ama şunu unutma. En kötüsü bile insanoğlunun vicdana sahiptir. Sen kendine nasıl davranılmasını istiyorsan öyle davran karşındakilere, sonrasını bırak. Eğer ki hala bir yanlışlık varsa orada, terk et orayı. Şunu unutma, kimseye muhtaç değilsin kendinden başka. Sen olduğun sürece var bu dağlar, ovalar, başka insanlar, kediler, kuşlar sen varsan var. Yarın gözlerini kapatıp gittiğin vakit, hangisi var olacak senin için! Hayatı kendine zehretme, hayat sana sunulmuş bir hediye. Sen hediye aldığında ona daha bir özenli yaklaştın hep bunca zamandır. Şimdi hayatın da sana verilmiş bir armağan olduğunu öğrendin, hadi bakalım hayatına bundan sonra ona göre daha özenli yaklaş ve sev onu, hayatın sensin, sense hayatın. İki ayrı bir varlık yok! Hep birlik içre teklik. Tekliğin farklı isimlerle adlandırılışı bu görülenler, duyulanlar, hissedilenler. Özde hepsi bir ve tek.
Sıkılmaya yeni bir isim arayışındaydım, öyle sıkılmıştım. Hani tarifi mümkünatı olsa, tarif edemezdim ama, şuan bu içinde bulunduğum halin ve de şeklin fotoğrafını çekip gösterebilirdim herkese. Saçma sapan şeyler, gerçekmiş de yok hakikatmiş, yahu arkadaş dışarıda akıp giden bir hayat var ve dışarıdaki hayat hiç de burada anlatılanlar gibi değil! Bu nasıl bir tezatlıktır, bu anlatılanları dışarıda uygulamaya kalkıştığım da nasıl bir yaşam standardı beni beklemektedir. İnsanların bana bakışı ne olacaktır. İşte onca stresin içinde, nasıl ben bana davranılmasını istediğim gibi davranacağım karşımdaki insanlara yahu, mümkün mü böyle bir şey, katiyen değil mümkün, tarih yazmaz böyle bir şeyi. Her insan kendi içinde onlarca sorunla uğraşırken, ben polyannacılık oynayacağım kendi kendime. Neyin kafasıdır bu derler adama, gülerler lan bildiğin. Hay Allah’ım, nereden geldim girdim ben bu evden içeri. Kapılar da oldu duvar, pencereler kapandı. Dışarısıyla hiçbir bağlantımız kalmadı iyi mi? Vay arkadaş ya, kafayı yiyeceğim resmen. Allah’ım ne günah işledim de geldi benim başıma bunlar.
Hala diyorsun ki dışarıdan nasıl görüneceğim, diğer insanlar neler düşünecekler, deli derler diyorsun. Deli diyecekler zaten, sen benim sana anlattıklarımı hayatına uygulamaya başladığın da kimsenin hoşuna gitmeyecek bu halin. Yani seni kullananların, senin yanında çıkarları için olanların hoşuna gitmeyecek. Anlayacaksın işte o zaman kim dosttur kim düşman. Bunun ayrımını yapma kapasitesi de yok sende. Herkesi kendin gibi sanıyorsun, saflık dalında ödüllere layıksın oğlum sen, bildiğin aptal yerine koyuyorlar seni. Hayatına aşk adıyla girenler de yapıyor bunu, normal arkadaşım dediklerin de. Dost diyebileceğin kişi üçü geçmez, ama sen bunları görmüyorsun. Kaptırmışsın kendini bir bilinmezin peşine sürüklenip gidiyorsun. Hayat mı diyorsun ulan sen bu yaşadığına, hayatın bu olduğunu zannediyorsun. Zaten her şeyi zannettin bunca yıldır. Hiçbir şeyin özüne, hakikatine vakıf olamadın. Hep kandırdın durdun kendini, mutlu değilken mutlu pozları takındın. Fotoğraflarının hepsinde hep sırıtış hakim, Allah aşkına bıkmadın mı bu maskelerle dolaşmaktan, kendini kandırmaktan, kendine kazık atmaktan yorulmadın mı hala? Bak unutma, insana en büyük kötülüğü kendisi yapar, başka hiç kimse kötülük yapamaz sana. Sen izin vermezsen selam bile veremezler bırak kötülük yapabilmeyi.
(Devam Edecek...)